Tuesday, December 19, 2006

Hamile Kadınların Çalışması,Doğum ve Süt İznine İlişkin Yasal Düzenlemeler

Bu konularda İş Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda düzenlemeler yapılmıştır.Hamilelik, doğum izni ve süt iznine ilişkin düzenlemeleri,daha anlaşılır olması açısından maddeler halinde yazmayı uygun buldum.
-Hamilelik süresince çalışan kadına periyodik doktor kontrolleri için izin verilmesi,
-Doktor raporu ile gerekli görüldüğü taktirde ücretinde kesinti yapılmaksızın daha hafif işlerde çalıştırılması gerekmektedir.
-Doğum öncesi ve sonrası 8 er hafta,
-Çoğul gebelik halinde doğum öncesi 10 hafta, doğum sonrası 8 hafta izin kullanmak,
-Doktor raporu ile sakıncalı olmadığı durumlarda doğum öncesi iznin son 3 haftasını kullanıp, artan süreyi doğum sonrası iznine eklemek,
-Sağlık durumunun gerektirmesi halinde doktor raporu ile doğum öncesi ve sonrası izin sürelerini uzatmak ,
-Kadın işçi, işverenin onayına bağlı olmaksızın doğum sonrası izinin bitiminden itibaren 6 aylık (bu süre devlet memurları için 12 aydır)ücretsiz izin kullanmak, haklarına sahiptir.
-Bütün bu hakların kullanımı işverenin onayına tabi değildir.Doğum öncesi ve sonrası izin sürelerinin uzatılması, doğum öncesi iznin bir kısmını doğum sonrası izin süresine eklemek için doktor raporu gereklidir.
-Doğum beklenenden erken gerçekleşirse bu durumda kullanılamayan doğum öncesi izin süresinin doğum sonrası izin süresine eklenmesi mümkün değildir.
-Kadın çalışan doğumdan itibaren çocuğun 1 yaşını doldurmasına kadar günde bir buçuk saat süt izini kullanabilir,süt iznini kaç bölümde ve günün hangi saatlerinde kullanacağını kadın çalışan düzenler.Bu düzenlemeyi işverene bildirir, işverenin bu düzenlemeye müdahale hakkı yoktur. Bu süre günlük çalışma süresine dahildir.
-Hamile kadının doğum öncesi ve sonrası yasal iznini kullandığı işverence bildirilmiş,doğum öncesi iznin başlamasından geriye doğru 1 yıl içinde toplam 120 gün analık sigortası primi ödenmişse SSK tarafından çalışmadığı yasal izin süreleri için kadın çalışana geçici iş göremezlik ödeneği verilir. Bu ödeneğin verilmesi için kurum doktoru tarafından verilmiş rapor aranmaz. Sadece doğum izninin yasal süreden daha uzun kullanılması halinde kurum doktorundan rapor gereklidir.

Monday, December 18, 2006

3 yaşında bir oğlum var. Şanslıydım, oğlum, eşimin işi nedeniyle çalışma hayatıma ara verip, yurt dışında bulunduğum bir zamanda dünyaya geldi. Şanslıydım dedim ama, aslında bunun şansla çok ilgisi yok tabiki. Akıllıydım demek daha doğru, ama, megaloman olduğumu düşündürebilir.İşimden ayrılıp, eşimin işi için yurt dışına gitmeye karar vermemde, bunun çocuk yapmak için iyi bir fırsat olacağını düşünmem etkili oldu.Oğlum Katar 'da doğdu ve biz oğlum yaklaşık bir yaşında iken Türkiye 'ye döndük. Döndük ama, oğlum kreşe gidebilecek yaşa gelinceye kadar çalışma hayatına dönmemem konusunda karar almıştık eşimle. Bu nedenle oğlum 2,5 yaşına gelinceye kadar çalışmadım ve oğluma baktım.Böylece çalışan annelerin yaşadığı çok sıkıntılı, zor bir dönemi, biz de oğlumuz da rahat atlattık.
Çalışan annelerin sıkıntısı daha hamile olduklarını öğrendikleri an başlar. Ya hamilelik dönemi sorunlu geçerse...Doğumdan sonra çocuğa kim bakacak, bebeğimi nasıl emzireceğim?Çalışan bir kadının, hamileliğinin bir dönemini ya da tamamını yatarak geçirmek zorunda olması vs. durumlar çalışan bir kadın için kabusun başlamasıdır. Eğer kadın resmi bir kurumda çalışıyorsa durum daha rahat atlatılabilir. Ama ya özel sektörde çalışıyorsa, yada serbest meslek sahibi ise(doktor, avukat vs.), durum gerçekten çıkmazdadır.
Hamilelik sorunsuz geçse bile, kadın için özel bir dönemdir. Kadının çok fazla kendisini yormaması, üzülmemesi, strese girmemesi gereken bu dönemde, iş hayatının hamilelik öncesi kadar yoğun bir tempoyla sürdürülmesi zordur.
Doğumdan sonra çocuğa kimin bakacağı, çok büyük bir sorun çalışan anneler için.İş Yasasının hamile kadının çalışması, doğum ve emzirme iznine ilişkin düzenlemelerini ayrıntıları ile yazacağım yakında.Doğum sonrası yasal izin süresi, doğumdan itibaren 8 hafta olup , sağlık durumunun gerektirmesi durumunda doktor raporu ile bu süre uzatılabilir.Yasal izin süresinin bitiminden itibaren, 6 aya kadar ücretsiz izin kullanma hakkı vardır çalışan kadının. Ama bu sürelerin sonunda yine sorun karşımızda,bebeğime kim bakacak? Eğer büyükannelerden biri bakabilecekse bebeğe, bu, çalışan anne için büyük bir şans:) Beraberinde başka sorunlarda getirecek olsa, bu yol, seçeneklerin içinde bence çocuk için en iyisi. Diğer seçenekler kreşe bırakmak ve ya evde yada bakıcının evinde bakıcıya bırakmak.
Yasal 8 hafalık sürenin sonunda anne 6 aylık ücretsiz izin hakkını kullanarak, bebeğine 8 aylık oluncaya kadar bakabilme şansına sahip.Henüz 8 aylık bir bebeğin kreşe bırakılması çok doğru değil. Bu kadar küçük bir bebeğin hijyenik bir ortamda bakılması gerekir. Zira henüz bağışıklık sistemi gelişmemiş, aşıları tamamlanmamıştır. Hem de özel bir özen ve ilgi gösterilmesi gerekmektedir. Bebeklerin sağlıklı gelişiminde sağlıklı beslenmesi, hijyen vs. ihtiyaçlarının karşılanması kadar, sevgi ve ilgi ile kucaklanması ve okşanması da çok önemlidir. Araştırmalar yurtlarda kalan çocukların fiziki olarak ne kadar iyi bakılırlarsa bakılsınlar, annesi tarafından sevgi ile büyütülen çocuklar kadar fiziki gelişim gösteremediklerini ortaya koymaktadır. Ruhsal gelişimde ise, sevgi ve ilginin rolünü ortaya koymak için hiç bir bilimsel araştırma yapmaya gerek dahi yok bence.Bebeğin bir bakıcıya bırakılması seçeneğine gelince, bu da kreş seçeneği gibi sakıncalar içeren bir yol. Öncelikle çocuk bakacak yetkinliğe ve ruh sağlığına sahip, güvenebileceğimiz bir bakıcı bulmak çok zor.Ne yazık ki çalışan anneler çocuklarını çoğu zaman , evlere temizliğe giden, eğitim seviyesi çok düşük, çocuk bakımında geleneksel ve kimi yanlış yöntemleri uygulayan, hatta dilimizi dahi doğru konuşamayan kadınlara emanet temek zorunda kalmaktadırlar.Yanlış anlaşılmak istemem. Amacım bakıcılık yapan bu kadınları küçümsemek değil. Ama hayattaki en önemli varlığımızın, çocuğumuzun sağlığından, güvenliğinden, ruhsal gelişiminden, dil gelişiminden bu kadınlar sorumlu olacaktır. Hijyen, sağlıklı beslenme, güvenlik kurallarını bilmeyen, ana dilini doğru dürüst konuşmayan bir bakıcıya çocuk emanet etmek, çocuğun bugününü değil geleceğini de tehlikeye atmaktır.Bu nedenle çocuğa büyükanne yada başka bir akrabasının bakacak olmasını bir şans olarak niteledim. Ama elbetteki, bakıcı için sıraladığım sakıncalı durumlar, büyükanne için de geçerli olabilir. Ama ne yazık ki bu üç yoldan birini seçmek zorundayız çalışan anneler olarak.
Yukarıda bahsetmiştim. Ben oğlum 2,5 yaşına gelinceye kadar çalışmadım Ama ben şanslıydım, çalışmak zorunda değildim. Ancak, oğlum 2,5 yaşına geldiğinde çalışma hayatına dönmeye karar verdim, zira, artık oğluma da yetmez oldum. Okul öncesi eğitimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 2,5 yaşına gelmiş bir çocuğun yaşıtlarıyla bol vakit geçirmesi gereklidir. Bir de benim çalışma hayatına ve mesleğime özlemim artınca, oğlumu kreşe gönderip,gönül rahatlığıyla çalışmaya başlama kararı aldım. Gönül rahatlığı ile diyorum, çünkü, oğlumu 1,5 yaşına kadar emzirdim. Onunla 2,5 yıl boyunca bol bol vakit geçirdim. 2,5 yaşında oğlumun aşıları hemen hemen tamamlanmıştı ve oğlum deyim yerinde ise,kreşte başının çaresine bakabilecek hale gelmişti. Ama yine de kolay olmadı. İnsanın yavrusunu başkalarına emanet etmesi çok zor. 2,5 yıl boyunca oğlumdan hiç ayrılamışken, onu kreşe bırakıp, sırtımı dönüp gitmek çok da kolay olmadı. Ama kreşe başlama aşamasında çok duygusal hareket etmemek gerekli. Kreş seçimini iyi yapmak ve ondan sonrasında profesyonellere güvenmekten başka çare yok. Ben de öyle yaptım. Kreş seçimini yaparken dikkat edilmesi gereken konuları ayrı bir yazıda ele almayı düşünüyorum.Kreşin müdürü, çocuk gelişim uzmanı bayan ilk günler ve sonrasında karşılaşacağımız tepkiler konusunda beni uyardı. İlk iki gün 1,5-2 saat kadar kaldık kreşte. Ben de oyun odasında oturdum. Oğlum 2 saat boyunca yüzüme bile bakmadı ve eve dönmek istemedi. Sonraki bir kaç gün süreyi yavaş yavaş artırdık ve oğlum ben ayrılırken hiç sorun çıkarmadı. Bu duruma üzüldüm ile diyebilirim. Bunu dile getirdiğimde kreş müdürü beni uyardı. 2. hafta oğlumun gelmek istemeyebileceğini, eğer öyle olursa, hiç taviz vermeden kreşe bırakıp, oyalanmadan ayrılmam gerektiğini söyledi. Gerçekten de beklenen oldu ve oğlum 2. hafta gitmek istemedi kreşe. Kreşin önünde ben araba kolduğunun kemerini açmaya çalışırken, o, ağlayarak takmaya çalışıyordu. İçerde boynuma sarılıp, ayrılmamak için feryat ederken, müdür bayan tarafında adeta boynumdan sökülüp içeri alındı. Bu durum yüreğimi parçalasa da zayıflık göstermem halinde bu durumun uzayıp gideceğini düşündüm ve duysal davranmayarak bu günleri atlattık. Oğlum 6,5 aydır kreşe gidiyor ve orda çok mutlu olduğunu hissediyorum.Oğlum kreşe başlayıncaya kadar hiç abartmıyorum, bırakın antibiyotiki, ateş düşürücü şurup dahi kullanmak zorunda kalmamıştık. Kreşe başlamasıyla birlikte enfeksiyon bombardımanına uğradık. Defalarca üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdi. Ama bu da beklediğimiz bir durumdu. Her evin kendi bakteri florası olduğunu, yeni ve kalabalık bir ortamda sık enfeksiyon geçirmesinin normal olduğunu biliyorduk. O nedenle telaşa kapılmadık.Henüz bu dönemi tam olarak atlatamadık. Sıklığı biraz azalsada, oğlum hala enfeksiyon geçirmeye devam ediyor.
Çalışan annelere tavsiyem, mümkünse, bebeğe 2,5-3 yaşına gelinceye kadar büyükanne veya yetkin bir bakıcı tarafından, bebeğin evinde bakılması, bu yaştan sonrada kreşe gönderilmesi. Tabi en güzeli bebeğe annenin kendisinin bakabilmesi. Keşke mümkün olsa da kreşe gidebilecek yaşa gelinceye kadar anneler çocuklarına bakabilse... Bebeğini yeterince emzirememenin, dilediği gibi besleyememenin, eğitememenin sıkıntısını ve üzüntüsünü bütün çalışan anneler ve tabi çalışan annelerin eşleri babalar çok iyi bilirler. Bu konu devam edecek....

Monday, December 11, 2006

Kadınsınız, evlisiniz ve eşinizden şiddet görüyorsunuz.Bu durum karşısında nasıl bir tavır takındınız bu güne kadar?Cevaplarınızı duyar gibiyim.
a)Çekilecek dert değil ama, ne yapayım,şu iki çocuğun hatırına çekiyorum işte.
b)Çalışmıyorum, bir mesleğim yok,çekmeyip te ne yapacağım?Boşansam gidecek yerim mi var?
c)Her seferinde evden ayrılıp, babamın evine gittim, ama, araya aile büyükleri girdi.Kızım annesin, çocukların hatırına katlanacaksın. Hangimiz dayak yemedik kocamızdan? Çocuklarının başında dur,dediler.
d)Eşim her seferinde özür dileyip, elim kırılsın ki, sana vurmayacağım bir daha dedi.Aslında kötü adam değil eşim ama, çok sinirli.
e)Eşimle konuştuk, psikiyatriste gitmeyi kabul etti, ama, ilk seanstan sonra gitmedi bir daha.
Şiddeti yer yüzünden tamamen silmek ne yazık ki, mümkün değil. Ama şiddeti azaltmak mümkün. Nasıl mı?
1-İlk adım şiddet uygulamaktan vazgeçmek. Çocuklarımızı bir tokat dahi olsa dövmeyi, bağırıp aşağılamayı bırakacağız öncelikle. Çocuğa disiplin uygulamak ona vurmak ve hakaret etmeyi gerektirmez. Unutmayalım ki çocuklar söylediklerimizi değil yaptıklarımızı örnek alırlar. Çocuğumuza şiddetin yanlış olduğunu istediğimiz kadar söyleyelim, kendimiz çocuğumuza şiddet uygulamaya devam ettiğimiz taktirde,çocuğumuzun da şiddete eğililimli olmasını engelleyemeyiz.Çocuğu olan anne babalar bilirler. Çocuklar zaman zaman insanın sabrını taşırırlar. Ama biz yetişkinler,adı üzerinde yetişkiniz, onlara karşı sabırlı ve hoşgörülü olmayı,onların her türlü taşkınlığıyla şiddet uygulamadan başetmeyi öğrenmeliyiz.
2-İkinci adım, şiddet uygulayan insanlara bu davranışını bildiğimizi, onaylamadığımızı, yaptığının çok yanlış olduğunu düşündüğümüzü, ona bu çirkin davranışı yakıştıramadığımızı doğrudan söylemeliyiz, hiç değilse ima etmeliyiz.
3-Şiddet mağduru insanlara acıyarak yaklaşmamalıyız. Şiddet mağduru insanlara, şiddete maruz kalmasının kendi suçu olmadığını, ama bu sefer sessiz kalırsa bundan sonrakinde kendisinin de katkısı olacağını söylemeliyiz. Evet, ilk seferinde tepkisiz kalırsa, şiddetin sonu gelmeyecektir. Utanması gereken şiddete başvuran kişidir.
4- Kocasıdır, annesidir, babasıdır, severde döverde. Bu zihinlerimizden derhal silinmesi gereken bir düşünce. Şiddet sadece mağduru ile failini ilgilendiren bir hareket değildir. Şiddet kime uygulanırsa uygulansın, suda oluşan halkalar gibi olumsuz etkileri topluma yayılır. Anne babaların çocuk üzerinde velayet haklarının olması, çocuğa istedikleri gibi davranabilecekleri anlamına gelmez. Toplum ve devlet, velayet hakkına sahip olan anne babalar üzerinde denetim hakkına sahiptir. Ne çocuk anne-babanın , ne de kadın kocasının malıdır. Anne-babanın velayet hakkının dahi mahkeme kararı ile kaldırılabilceğini bilelim ve bunu lütfen çocuğuna şiddet uygulayan insanlara hatırlatalım. Aile içi şiddete karşı yasal başvuru yollarına yazımın devamında yer vereceğim.Detaylarıyla anlatacağım gibi, aile içi şidddete karşı sadece şiddete uğrayan aile ferdi değil, şiddetten haberdar olan herhangi bir kimse de karakola veya C.Savcılığı 'na ihbarda bulunabilir.
Toplumun eğitim düzeyi ile şiddete başvurma arasında ters bir orantı vardır. Şiddet uygulayan kişilere karşı mağdurun ve çevresindeki diğer insanların-komşuların, akrabaların, arkadaşların vs.-takınacağı tavır, şiddetin toplum dışına itilmesinde ki en önemli adımdır.
Özetle;kendimiz şiddet uygulamayacağız, uygulayanları uyaracağız,ayıplayacağız,mağdura destek olacağız ve şiddete karşı yasal başvuru haklarımızı bileceğiz ve bu haklarımızı kullanacağız.
Şiddete karşı başvuracabileceğiniz yasal yollar nelerdir?
17.01.1998 de Ailenin Korunmasına Dair Yasa yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ile Aile içi şiddete uğrayan aile bireylerinin şiddete karşı korunması amaçlanmıştır.09.01.2003 yılında yapılan değişiklikle Ailenin Korunmasına ilşkin tedbirleri uygulamakla Aile Mahkemeleri görevlendirilmiştir. Daha anlaşılır olması için bu yasa uyarınca yasal başvurunun nerelere. nasıl yapılacağı, yasa uyarınca uygulanacak önlemleri,karara uyulmaması halini vs. adım adım yazmanın daha uygun olacağını düşünüyorum.
Eşiniz tarafından dövüldünüz. Bugüne kadar sineye çektiniz,ama, bıçak kemiğe dayandı(bence bıçak kemiğe dayanmadan harekete geçmelisiniz).Ne yapabilirim? Evi terketsem nereye gideceğim?Çocuklar ne olacak?Onların düzeni de bozulacak,diye düşünüyorsunuz.
1-Bulunduğunuz yerin bağlı bulunduğu Adliye 'ye giderek varsa Aile Mahkemesi 'ne, Aile Mahkemesi yoksa Aile Mahkemesi yetkisi verilmiş Asliye Hukuk Mahkemesi 'ne ,Cumhuriyet Başsavcılığı 'na veya bağlı bulunduğunuz karakola giderek sözlü veya yazılı olarak şikayette bulunabilirsiniz. Eğer sözlü olarak şikayette bulunursanız, başvurunuz hakkında tutanak düzenlenecektir. Cumhuriyet Başsavcılığı 'na veya karakola yapacağınız başvurular, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhal Aile Mahkemesine iletilecektir.
2-Aile Mahkemesi gerekli önlemleri almadan önce, mahkeme bünyesinde çalışan uzman kişilerden(psikolog,pedagog,vs.) biri yada birkaçını görevlendirerek rapor isteyebilecektir.
3-İnceleme dosya üzerinden yapılarak karar verilecektir.Bu yasa gereğince verilecek kararlar tedbir niteliğindedir. Mahkemece verilecek tedbir kararlarının uyglama süresi 6 aydır.
4-Mahkeme yasada sayılan tedbirlerden(aşağıda maddeler halinde sayılacaktır)başka uygun göreceği benzeri bir tedbire de karar verebilir.
5-Bu yasa kapsamında yapılan başvurulardan harç alınmaz.
6-Mahkemece mağdurların yaşam düzeylerine göre tedbir nafakasına hükmedilebilir. Yani eşine şiddet uygulayan eş, dövdüğü eşinin ve çocuklarının geçimi için onlara nafaka ödemek zorunda kalacaktır.
7-Mahkemece ;
- Diğer eş veya çocuklarına,veya ailedeki diğer bireylere şiddet uygulamaması,korkutmaya yönelik davranışlarda bulunmaması,
-Şiddet uygulayan eşin aile konutundan uzaklaştırılmasına,aile konutunun mağdur eş ve çocuklara ayrılmasına,eve veya eşinin iş yerine yaklaşmaması,
-Eş ve çocuklarınveya diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
-Eş ve ocuklar veya diğer aile bireylerini iletişim araçları ile taciz etmemesi ve rahatsız etmemesi,
-Varsa silah ve benzeri araçları zabıtaya teslim etmesi,
-Ortak aile konutunda alkol ve uyuşturucu maddeler kullanmaması veya kulanmış olarak gelmemesi,şeklinde veya benzeri önlem kararları verilecektir.
-Verilecek tedbir kararı ihtar niteliği taşıyacaktır. Verilecek tedbir kararında, verilecek tedbir kararlarına uyulmadığı taktirde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı(hapis)cezasına hükmolunacağı hususu ihtar edilecektir.
8-Mahkeme kararının bir örneği şiddet uygulayan eşe, bir örneği C.Başsavcılığına gönderilecektir.
9-C.Başsavcılığı zabıta aracılığı ile karara uyulup uyulmadığını kontrol edecek, şiddet uygulayan eş tarafından uyulmaması halinde, mağdurun şikayetine gerek kalmadan C.Başsavcılığı Sulh Ceza Mahkemesinde Kamu Davası açacaktır. Aile Mahkemesince verilen tedbir kararına uymayan eşe 3 aydan 6 aya kadar hapis cezası verilecektir.
10-Aile Mahkemesince verilecek tedbir kararında,örneğin şiddet uygulayan eşin aile konutuna yaklaşmaması kararında öngörülen süre 6 ayı geçemez. Yani mahkeme bu tedbirlerin herhangi birine en çok 6 ay için karar verebilir.
Eee...6 ay sonra dayak atan eş kaldığı yerden devam etmeyecek mi?
Etmez, edemez...Deneyin...Şiddete başvuran insanlar sandığınızdan daha korkaktırlar.Unutmayalım, şiddete başvuran kişiler karşılarında kendilerinden daha zayıf birisini buldukları için pervasızca hareket edebilmektedirler. Sizin yasal haklarınız olduğunu, bu haklarınızın korunduğunu, yasaların ve yasa uygulayıcılarının sizin yanınızda olduğunu, yani, sizin artık zayıf olmadığınızı gördüklerinde şiddete başvurmadan önce düşünmek zorunda kalacaklardır.
Aile içi şiddete karşı bu yasa ile özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu yasa dışında Türk Ceza Kanununda da şiddet suç olarak düzenlenmiştir. Ceza Kanunu kapsamındaki başvuru yollarını bir başka yazımda anlatmayı düşünüyorum. Sağlıklı , mutlu günler diliyorum...

Monday, December 4, 2006

Aile İçi Şiddet

Aile içi şiddet nedir?
Ailenin fertlerinin birbirlerine uyguladıkları fiziksel, ruhsal şiddet,yani, dövme,bağırma, aşağılama,çocuğun ihmal edilmesi, cinsel istismar vs., aile içi şiddet olarak tanımlanır. Ülkemizde kadına ve çocuğa şiddet uygulanması çok yaygın, yaygın olduğu kadar da hoşgörülen bir tutumdur. Hepimiz gittiğimiz bir alışveriş merkezinde çocuğunu tokatlayan, azarlayan anne-babaya rastlamışızdır. Bu o kadar doğal kabul edilir bir durumdur ki, bir de tebessümle seyrederiz.Anne babanın çileden çıkmakta haklı olduklarını düşünürüz.Ne de olsa çok bilen atalarımız "kızını dövmeyen dizini döver,kadının karnından sıpayı,sırtından sopayı eksik etmeyeceksin,nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" incileri ile bize eğitimde dayağın vazgeçilmez bir yöntem olduğunu öğretmişlerdir. Biz de Türk toplumu olarak Atalarımıza çok saygı duyduğumuzdan olsa gerek, bu nasihatlarını sadakatle yerine getirmekteyiz.
Bence şiddetin en önemli sebebi budur. Şiddete karşı gösterdiğimiz bu hoşgörülü yaklaşım. Aile içi şiddeti, adı üzerinde ailenin iç meselesi olarak görmemiz, şiddetin yaygınlaşmasında önemli bir etken. Komşumuzun dairesinden gelen feryatlara kulak tıkamamızın,kocasıdır, sever de döver de anlayışımızın sayesinde, şiddet uygulayan eşler, anne-babalar, yüzleri dahi kızarmadan toplum içinde yaşayabilmektedir.
Aile içi şiddeti doğuran ikinci sebep, şiddete başvuran kişinin ruhsal bozukluğudur.Kişi ruh hastasıdır ve şiddetin normal olduğunu düşünmektedir, ya da kişi şiddete başvurmaktan kendisini alıkoyamamaktadır.
Aile içi şiddetin mağdurları genellikle kadınlar ve çocuklardır. Kadına şiddeti kocası, çocuğa şiddeti ise anne ve baba yada yaşça büyük kardeşleri uygulamaktadır. Bu da gösteriyor ki kişinin fiziken güçlü, mağdurun güçsüz olması aile içi şiddetin genel profilidir.Çocukken, anne babası büyük ve güçlü oldukları için onlardan dayak yiyen çocuk, güçlü olanın zayıf olanı dövmesini "normal" olarak algılayıp,büyüdüğünde de çocuğuna veya kendi karısına karşı şiddet uygulayabilecektir.
Toplumumuzda hatta tüm dünyada, kadınların erkeklere nazaran daha fazla şiddete maruz kaldıkları bir gerçek.Bunun sebebi, acaba, kadınların şiddete karşı olmaları, şiddet uygulamaktan kaçınmaları mı?Keşke öyle olsa,ama,yazık ki sebebi bu değil bence. Sebep fiziken erkeklerden daha güçsüz olmamız. Zira çocuğa karşı uygulanan şiddette maalesef erkeklerden pek te geri kalmıyor hemcislerimiz.
Şiddet derken kastedilen sadece kaba kuvvet değildir..Azarlama, aşağılama ,küçük düşürme,bağırma,hatta çocuğun ihmal edilmesi,fiziki ve ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmaması da şiddet olarak kabul edilir. Çocuğunu beslemeyen, ona gerekli şefkat ve ilgiyi göstermeyen anne de şiddet uygulamaktadır çocuğuna.
Şiddetin bir türü daha var ki, son günlerde bizi insanlığımızdan dahi utandıran haberlerle gündemde olan cinsel istismar...Türkiyede bu konuda yapılmış araştırmalar var mı bilmiyorum, ama,çocuklara karşı cinsel istismarın hiç de küçümsenemeyecek oranda olduğunu düşünüyorum.
Şiddeti yer yüzünden tamamen silmek belki imkansız. Ama şiddeti azaltmak,dünyayı çocuklarımız için daha yaşanılabilir bir yer haline getirmek öncelikle biz kadınların görevi ve bizler bu kudrete sahibiz. Zira biz anneyiz. İşe çocuklarımıza şiddet uygulamayarak başlayabiliriz.Unutmayalım ki bir tek tokatta şiddet uygulamaktır.
Şiddetin hoşgörülemez , insana yakışmayan,sağlıksız bir davranış ve aynı zamanda suç olduğunu,fiziki gücün gerçekten bir üstünlük olmadığını, ve şiddete karşı yasal yollar olduğunu bilir, kabul eder ve çocuklarımıza da bunları öğretirsek,çocuklarımıza kendilerini sözle ifade etme fırsatı verirsek, şiddeti yer yüzünden belki silemeyiz,ama,hastalıklı ,normal olmayan, kabul edilemez bir davranış olarak kabul edilip,olabildiğince aza indirgenmesini, faillerinin cezalandırılmasını, mağdurlarının da utanmadan haklarını arayabilmelerini sağlayabiliriz.
Biz kadınlar fiziki olarak zayıf olabiliriz,ama, tanrının verdiği büyük bir gücümüz var. Biz anneyiz...Toplumun bireylerini dünyaya bizler getiriyor ve onları insani değerlerle donatıyoruz. Bizler evlatlarımızı ne kadar iyi yetiştirirsek,onları ne kadar çok sever, saygı duyarsak,onlarda o kadar sağlıklı bireyler olacaktır.Sağlıklı toplumları sağlıklı bireyler oluşturur...

Sunday, December 3, 2006

Amacımın kadınlara hukuki konularda yol göstermek olduğunu yazmıştım.Henüz hukuki bir konu hazırlamadım,daha doğrusu hazırlayamadım.Bugünün konusu, konu hazırlayamamış olmam.Takdir edersiniz ki, hukuki bir konuda yazmak için bir ön hazırlık yapmak zorundayım. Bunun için de öncelikle zamana ihtiyacım var, sonra hukuk kitaplarıma...
Niye hukuki bir konuda yazmak için hazırlık yapamadım?
Şöyle ki ,ben evli, çalışan ve 3 yaşında erkek çocuk annesi bir kadınım.Başka açıklamaya gerek yok değil mi?
Çoğunuzun, özelliklede kadın okuyucuların, bir günümü nasıl geçirdiğimi tahmin edebildiklerinden eminim. Ama ben yine de kısaca özetleyeyim size.Sabah kalkılır, duş alınır, giyinilir, oğluşum uyandırılır, o giydirilir,mutfağa koşup oğlumun kreşe götüreceği kahvaltı çantası hazırlanır-kreşe kahvaltı çantası götürmekte ne? dediğinizi duydum.Evet, bizim kreşte usul böyle-arada eşime hangi kravatı takacağı,pantolonu giyeceği vs. konusunda danışmanlık yapılır,evden çıkarken bir gözüm saatte ayakkabı manto giymek faslı ve evden çıkış-çıkış ki ne çıkış-. Oğlum her gün bir oyuncağını ya da kitabını götürmek için tutturur, o değil şu, o olmadı bu,sonra beni annem götürsün hayır babam götürsün faslı...
Evden çıkılır, öncelikle kuaföre gidilir. İş hayatına döndüğüm 5 aydır kararlılıkla uygulamaya çalıştığım tek lüksüm bu.Kuaförde, oğlum otur oğlum yapma, bırak onu demekten ağzım dilim kurur. Oğlumu kreşe bırakıp doğru ofise. Ofiste duruşma saatleri elverirse bir bardak çay içip, günün dosyaları alınır ve adliyeye gidilir.Öğleden sonra ofiste müvekkil görüşmeleri, araştırmalar, dilekçe yazmalar... Derken gün akşam olur. Ben saat beşte ofisten çıkar, oğlumu kreşten alır, evin yolunu tutarım.
Evden adımımı içeri atar atmaz, giysilerimi değiştirir, mutfağa koşarım. Malumunuz, oğluma ve eşime yemek hazırlamalıyım. Bu arada oğlum beni çekiştirir, ağlar sızlar. Haklıdır da,beni özlüyor bütün gün. Benimle oynamak vakit geçirmek istiyor.Ben de tamam oğlum, dur oğlum, yemeğin suyunuda koyayım, tuzunuda koyayım, geliyorum annecim diye diye yemeği ocağa koyar, nihayet oğlumla yemek pişene kadar 20-30 dakikka oynarım.Bu arada annecim, sen oynamaya devam et, ben yemeğin suyuna bakayım, ocağı kapatayım, salata yapayım diye mutfağa koşturup dururum. Sofra hazırlanır, eşim de gelir yemeğe otururuz.Oğluma yemek yedirme faslı başlar. Sevdiği bir yemekse mesele yok,döke saça yer, yok sevmediği bir şeyse tahmin edin artık. Ricayla başlar, yalvarmayla devam eder, giderek sesin şiddeti artar, fayda etmeyince tekrar yalvarma, en son benim pes edişimle son bulur yemek faslıda. Eşim sofradan kalkar televizyon izlemeye geçer, ben sofrayı toplar,bulaşık makinesini boşaltır kirlileri yerleştiririm. Sonra ya çamaşır makinesine sabah giderken koyduğum yıkanmış çamaşırlar asılır, ya makineye kirliler yerleştirilir, ya ütü yapılır.Yapacak bir iş mutlaka vardır. Bu arada oğlum babasıyla benim aramda mekik dokur. Bir eşimi çekiştirir, bir beni. Legoyla oynayalım anne, hamurlarımı ver baba...
Arada bir fincan çay içilip, devam... Oğlum yıkanacak daha.Derken saat 10'a yaklaştı. Oğlumun uyku saati. Yatak odasına geçilip önce kitaptan bir kaç masal okunacak, sonra içinde oğlumun ve arabaların geçtiği "arabalı masal" anlatılacak.Gün bitti...Ben de oğlumla birlikte uyuyakalırım genellikle.
İşte bu koşuşturmaca içinde vakit bulup hukuk kitapları dışında kitap okumak, gazete okumak,internetten araştırma yapmak, yazı yazmak...zor.Kadın olmak zor. Toplumsal yapımızın bize biçtiği roller çok ağır.Türk kadını iyi anne,iyi ev kadını, iyi eş olmak, iş yaşamında yer alıp kariyer yapmak için kendini paralayıp, bir de Türk kadını siyasi hayatta yer almıyor, Türk kadını iş yaşamında geri planda,yönetici kadın çok az sayıda gibi eleştirilere maruz kalıyor. Toplumumuz bu kadar görev yüklediği kadını eleştirirken de çok insafsız davranıyor. Çalışan kadını eşini ve çocuğunu ihmal etmekle, çalışmayıp evinin her türlü işini yapıp çocuğuna bakan kadını evde bütün gün oturup koca parası yemekle, sosyal faaliyetlerde bulunan kadını akşama kadar gezip tozmakla suçluyor. Bu suçlamaları yapanların başında da maalesef hemcinslerimiz geliyor.
Bu bizim toplumsal bir hastalığımız ne yazık ki.Bu tür insafsız eleştirel yaklaşımlar kadınlarımızı yetersizlik duygusuna sürüklüyor. Tüm uğraşlarına rağmen takdir almayan kadınlarımız, birde bu duygunun etkisi ile iyi anne olamadığı, iyi ev kadını, iyi eş olamadığı, işinde başarılı olamadığı düşünceleriyle boğuşmak zorunda kalıyor.
Bu konu da yazılıp çizilecek o kadar çok şey var ki...Hepsini bir tek yazıda ele almak mümkün değil.Bu konuda aynı şeyleri düşündüğünüzü biliyorum.Toplumumuzun hoşgörü düzeyinin düşük olması bence sorunun kaynağı.Çözümse yine kadınlarımızın elinde.

Tuesday, November 28, 2006

...

Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince,küçük çeneleri,kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde,tütünde,odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başlıklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altıda kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon 'a doğru.

...
Nazım Hikmet

Monday, November 27, 2006

Başlangıç

Bu blogun en önemli amacı kadınların karşılaştığı hukuki sorunlarda yol göstermektir.Örneğin eşi tarafından dövülen,şiddet gören kadın hangi yasal başvuru haklarına sahiptir. Ne yazık ki ülkemizde, gerek eğitim eksikliği gerekse geleneksel olarak şiddetin-özellikle kadına ve çocuğa uygulanan -hoşgörülür olması nedeni ile,kaba kuvvete başvurma çok yaygındır.Türk kadınının çoğunluğunun ekonomik özgürlüğüne sahip olmadığı düşünüldüğünde, şiddete maruz kalan kadının yasal yollara başvuracak bilince sahip olsa dahi, ekonomik imkansızlık nedeniyle bu niyetinden vazgeçtiği, buna yeltenemediği bir gerçektir.
Bu blogda hukuki konular dışında kadına dair pek çok şey bulabileceksiniz.İş yaşamında kadın, anne olarak kadın, eş olarak kadın, evlat olarak kadın ve birey olarak kadın... sorunları...mutlulukları...
Bu bloga, yorumlarınızla renk katacağınızı umuyorum...