Thursday, March 29, 2007

Bir adam sahilde yürürken boş bir şişe bulmuş. Şişenin mantarını çıkarınca içinden bir cin çıkmış.
Cin:-Beni yüzyıllardır hapsolduğum bu şişeden kurtardın, benden 3 şey dile, demiş.
Bunun üzerine adam bir İsviçre Bankasında yüklü bir hesap dilemiş.Cin hemen hesap cüzdanını uzatmış adama.
İkinci olarak kırmızı bir ferrari istemiş.Ferrari adamın yanında belirivermiş.
Üçüncü olarak kadınların bana hayır diyememesini istiyorum demiş, adam ve anında kocaman bir çikolataya dönüşmüş:)))

MUTLU BİR EVLİLİĞİN SIRRI!?...

Henüz bir sırdır.:))

Ölüme Dair

Buyrun,oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilaç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun, oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.

Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Haşim.
Ne tuhaf şey,
hani ölmüştünüz kardeşi.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber ambarın dibine...

Şilebin vinci çıkartmıştı naşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kimbilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yazgünü
yapraksız kabristana gömülmediniz miiydi?
Demek ölmemişsiniz?

Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun toprağa indiğini.

Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilaç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...


Bir eski acem şairi:
"Ölüm adildir"-diyor,-
"aynı haşmetle vurur şahı fakiri."

Haşim,
neden şaşırıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...

Bir eski Acem şairi:
"Ölüm adildir"-diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi:
"Ölüm adil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün adil olması için
hayatın adil olması lazım, diyorsunuz...

Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?

NAZIM HİKMET

Thursday, March 15, 2007

ÇOCUĞUMUZA KREŞ SEÇİYORUZ....

Daha önce bir yazımda kreş seçiminde nelere dikkat edilmesi gerektiğine değineceğimi yazmıştım.Çok önemli bulduğum bu konudaki görüşlerimi ve tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.

Kreş Seçerken Nasıl Bir Yol izlemelisiniz?

-Öncelikle arkadaşlarınızın ve tanıdıklarınızın çocuklarının devam ettiği kreşler hakkında onlardan bilgi alın.Memnun olup olmadıklarını, değillerse sebebini öğrenin.
-Kreşin evinize çok uzak olamamasına dikkat edin, eğer servisle gidip gelecekse uzak mesafeler hem çocuğunuz için yorucu olacak, hem de çocuğunuzun gerektiğinden daha erken kalkmasına sebep olacaktır.Kreşe siz bırakıp alacak olsanız da aynı sakıncalar geçerli. Eğer sabah işe giderken kendiniz bırakıp dönüşte alacaksanız çocuğunuzu, seçtiğiniz kreşin yol güzergahınızda olmasına dikkat edin.Her gün işe geç kalma stresi yaşamamış olursunuz. Kreşin bulunduğu yer önemli, mesela çok yoğun trafiğin olduğu bir cadde üzerinde olmamalı bence. Hem trafik sesi, hem hava kirliliği olmaması, hem çocukların güvenliği hem de çocuğunuzu alıp bırakırken aracınızla bekleme yapabilmeniz açısından, kreşin sakin bir sokakta olması çok önemli.
-Demek ki öncelikle çocuğunuzu hangi semtteki bir kreşe göndereceğimize karar veriyoruz, sonra bu semtteki kreşleri tek tek geziyoruz, çocuklarını bu kreşelere gönderen tanıdıklarımız varsa onlarla görüşüyoruz.

Bir kreşe gittik, nelere dikkat edeceğiz?
-Öncelikle kreşin fiziki şartlarına tabiki.Kreşe ait müstakil bir bina mı var , yoksa bir apartmanın giriş katında mı? Günümüzde genellikle kreşler 3-4 katlı müstakil binalarda hizmet veriyor ki bence böylesi daha doğru. Herbir kat, yemekhane, yatakhane, oyun alanı ve sınıflar olarak düzenlenmiş oluyor ve kreşin kendisine özgü bahçesi bulunuyor.
Kreşten içeri girdiniz, gözünüzü de burnunuzu da dört açın. Kreş yeteri kadar ışık alıyor mu, ortam ısısı uygun mu, içeride rutubet kokusu var mı? Olmaz demeyin, ben son derece lüks bir kreşin giriş altı katının rutubet koktuğuna şahit oldum.
-Kreşin her yanını adım adım gezin.Tuvaletlerinin çocuklara uygun olup olmadığını kontrol edin ve tabi ki temizliğini.Yeteri kadar tuvalet var mı?
-Yatakhaneleri gezin. Yatakhane çocuk sayısına göre yeterince büyük mü, yataklar nasıl, küçük karyolalar mı var, yoksa ayrı bir yatakhane yok ta, çocuklar öğle uykularını kampetlerde mi uyuyorlar. Ben çocukların ayrı bir yatakhane yerine, oyun alanlarına konulan kampetlerde uyumalarını çok doğru bulmuyorum.Oyun alanının yeterince havalanmamış olması, kampetlerin rahat olamaması ve kampetlerin yere yakın olması gibi mahsurları olabilir.
-Sıra yemekhanede. Temiz ve düzenli mi? Kullanılan yemek takımları , masa ve sandalyeler çocuklara uygun mu?
-Ya bahçe?Temiz ve düzenli mi ? Oyun araçları güvenli mi, malzemesi boyası sağlıklı mı, etrafı gerektiği gibi çevrilmiş mi?Yeterince büyük mü?
-Kreşin geneli nasıl düzenlenmiş. Çoçuklar için güvenli, sivri ve keskin uçları olmayan mobilyalar kullanılmalı. Zaten çok fazla eşya da olamalı bence.Özellikle merdiven varsa, trabzanları, basamak boyları vs. çocuklara göre düzenlenmiş mi?
-Binada yangına karşı yeterli güvenlik önlemi var mı?Kreşte ilk yardım için gerekli malzemeler bulunduruluyor mu?


Fiziki şartlara baktık, sıra kreş personelinde:
-Kreşte tam gün görevli bir pedegog yada çocuk gelişimi konusunda uzman bir psikolog ve hemşire var mı?En azından hafta da bir gün doktor kontrolü yapılıyor mu?
-Çocuk sayısına göre yeterli öğretmen ve personel var mı?Grupları 10-12 kişilik olması ve bence her gruptan sorumlu en az iki öğretmenin olması gerekli. Özellikle küçük yaş gruplarında bir öğretmenin yeterli olmayacağını düşünüyorum.


Kreşte nasıl bir program uygulanıyor?
Unutmayalım, çocuklarımızı kreşe bedenen ve ruhen sağlıklı, eğitimli bireyler olmalarına katkı sağlasın diye gönderiyoruz. Çocuklarımız kreşte yaşıtlarıyla, yaşlarına uygun oyun ve faaliyetlerle hem eğlenmeli, hem öğrenmeli, ilgi alanları gelişmeli ve yeni ilgi alanları keşfetmelidir.Uygulanan program bunlar için uygun mu?Genellikle kreşlerde çocuklara, yaşlarına göre drama, müzik, jimnastik, seramik, ingilizce, bilgisayar vs. dersleri veriliyor. Ayrıca çocuklarınızın ilgisine göre bale, binicilik, yüzme, buz pateni vs. faaliyetlere de katılımı sağlanmaktadır.


Çok uzun bir konu.Atladıklarım olabilir. Her anne-babanın beklentileri de farklı olabilir. Bence çocuğumun önce güvenliği, sonra hijyen, sağlıklı beslenmesi, sonra diğer çocuklarla oynayıp paylaşımı, insan ilişkilerini, sosyal yaşamı öğrenmesi, ilgi alanlarının ve yeteneklerinin ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi ve temel bilgileri sıkılmadan öğrenip okul hayatına hazırlanması gelir. Bu konuya devam edeceğim.

Wednesday, March 14, 2007

Çocuk yaşadıklarından öğrenir...
Eğer bir çocuk eleştiriyle yaşarsa,kınamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk düşmanlıkla yaşarsa, savaşmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk utançla yaşarsa, suçlu hissetmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörü ile yaşarsa, sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övgüyle yaşarsa, değer vermeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alayla yaşarsa, utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk adil yaşarsa, adaleti öğrenir.
Eğer bir çocuk güvenceyle yaşarsa, inanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk dürüstlükle yaşarsa, doğruyu öğrenir.
Eğer bir çocuk yüreklendirmeyle yaşarsa, kendine güvenmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk arkadaşlıkla yaşarsa, dünyada sevgiyi bulmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk onaylamayla yaşarsa, kendinden hoşlanmayı öğrenir

www.cocukpsikolojisi.net

Monday, March 12, 2007

Pratik ve Lezzetli Yemek Tarifleri

Tüm bayanların ortak sorunudur,hergün ne yemek yapacağına karar vermek.Yapılan yemeklerin sağlıklı ve besleyici olması, ev halkının ortak damak tadına uyması(kimi soğan kimi sarmısak yemez, kimi kerevize kimi kırmızı ete sürmez elini), birbirine yakışan yemekler yapılması(aynı gün pırasa ve ıspanak pişirecek halimiz yok),sık sık aynı ve benzer yemeklerin pişirilmemesi, karar verilecek yemeğin malzemelerinin evde mevcut ya da en azından kolay temin edilebilir olması gibi şartları vardır günlük yemek menüsü belirlemenin.
Hanımlar daha bir gece önce yastığa başlarını koyar koymaz düşünmeye başlarlar, ne pişirsem yarın?diye.Ertesi sabah kafalarında bu soru işareti ile uyanır, kimi zaman telefonda annelerine ya da arkadaşlarına, çalışan bayanlarsa iş arkadaşlarına sorarlar bütün gün, akşam ne pişirsem?
Sonunda ana yemeğe karar verilir. Bu kez yanına ne pişirsem sorusunun cevabı aranır.Etli kurufasulyenin yanına pirinç pilavı mı, bulgur pilavımı, cacık mı, salata mı?
Erkeklerin sadece akşam iş çıkışı yaklaşıp, acıktıklarını hissettiklerinde gelir akıllarına, akşam ne pişirileceği değil de ne yiyeceği. Bunun cevabına ulaşmak ta çok basittir.Eşini arayıp -ne pişirdin?, eşi çalışıyorsa-ne yiyeceğiz bu akşam? diye sormak yeterlidir.
Yemeğe misafir davetli ise kadının derdi daha da büyür. Misafiri öyle bir iki çeşitle geçiştirmek olmaz, en az 4 çeşit olacak, yanında cacık, salata, komposto, hepsi birden olacak, tatlı olacak vs.
Öyle hergün yenilen sıradan, kolay yemeklerde olmayacak.Biz Türk kadınları bu takıntımızdan derhal vazgeçmeliyiz. Misafire ikram için onlarca yemek, salata, meze hazırlayıp, hem kendimizi harabediyoruz, hem bütçemizi sarsıyoruz, hem yenilemeyecek kadar çok yemek yapıp israfa sebep oluyoruz, hem de misafirperverlik yapacağız diye misafirlerimizi ısrar ede ede tıka basa yedirip, mide fesadına uğramalarına neden oluyoruz.Türk hanımları ne yazık ki ısrarın dozunu çok kaçırıyorlar. Karşılarındaki insanı da çok zora sokuyorlar.İkram edilen tatlıyı yemek istemeyen misafirin-Kusura bakmayın ,şeker hastasıyım, demesini bile bahane olarak kabul etmeyip, -ye Allah aşkına, bir iki taneden birşey olmaz, diyecek kadar gözleri kararabiliyor.
Akşam ne yemek pişirileceğini her gün düşünmek yerine kreşlerde, okullarda, işyerlerinde yapıldığı gibi aylık yemek listesi hazırlamak işinizi çok kolaylaştıracaktır.Böyle bir liste hazırlayıp, buzdolabınızın kapağına asmanızı tavsiye ederim.
İyi bir yemek kitabını el altında bulundurmak ta, yeni yemek tarifleri öğrenmenin dışında, o gün ne pişireceğiniz konusunda size fikir verecektir.Bugün bir iki pratik tarif yazmayı düşündüm. Bunlardan pirinç salatasını et ve tavuk yemeklerinin yanında, hatta günlerinizde salata olarak ikram edebilirsiniz.


Pirinç Salatası
Malemeleri:pirinç, haşlanmış ya da konserve bezelye, havuç, kornişon turşu,yeşil soğan, dere otu, mısır, 2 kaşık sıvı yağ, tuz,arzuya göre taze nane, maydanoz
Yapılışı:Pirinci yıkayıp, biraz tuzlu suda bekletin. Sonra pirincinizi bir tencereye alıp,kavurmadan üzerine kaynar suyu koyup haşlayın. Suyu süzülmeyecek, o yüzden pilav yaparken ölçünüz ne ise ,o mikrada su koyun. Suyun içine tuz ve sıvıyağı ekleyin. Pirinçler pişip, suyunu çekince demlenmesini bekleyip, bir servis kabına alın.Haşlanmış havuçları, kornişonu, yeşil soğanı, dere oyunu vs. doğrayıp, diğer malzemelerle birlikte pirince katıp karıştırın. Üzerine arzuya göre yağ gezdirebilirsiniz.
Deneyin, hem çok lezzetli, hem de çok pratik, hem de sağlıklı.



Yoğurtlu Közlenmiş Biber
Közlenmiş kırmızı biberi( konservesi olabilir) doğrayıp, sarmısaklı yoğurtla karıştırın. Çok lezzetli oluyor.


Tereyağlı sütlü patates püresi
Patatesleri haşlayıp, iyice ezin. Tavada tereyağı eritip, patatesleri koyun, tuz ekleyin, tereyağını patateslere yedirdikten sonra, soğuk süt ekleyin, sütü yavaş yavaş ekleyip patateslere iyice yedirin. Bunu çocuklarınıza tek başına yedirebileceğiniz gibi, kırmızı et yemeklerinin yanında da sunabilirsiniz. Lezzetli ve besleyici.


Patates Köftesi
Patatesi haşlayıp, ezin.Tuz ve karabiber ekleyip yoğurun. Sonra patates püresini doğradığınız sosis yada küçük küpler şeklinde doğradığınız kaşar peynirini içlerine koyduğunuz köfteler haline getirin. Bu köfteleri önce una, sonra yumurta sarısına sonra galeta ununa bulayıp kızartın.


Pizza
Hamuru için malzeme:Un, su, tuz, maya, şeker
Üstü için:Kaşar peyniri, ketçap, süt, arzuya göre sucuk, sosis, doğranmış zeytin, mısır, yeşil biber, mantar vs.
Bir su bardağı ılık suya tuz, bir tatlı kaşığı şeker, mayayı ve yeterince unu koyup, yoğurun.Kabarıncaya kadar dinlendirin.
Bir su bardağı su ile hazırladığınız hamuru, büyük bir fırın tepsisine yayın.Üzerine, biraz süt ile karıştırılmış ketçapı-ki biraz kekikte koyabilirsiniz isterseniz-sürün, Rendelenmiş kaşarı da yayıp, üzerine diğer malzemeleri doğrayıp koyun. Hamura yada pizzanın üzerine yağ koymanıza gerek yok. Sucuk, sosis ve kaşar peynirinin yağı yeterli.Afiyet Olsun...

Friday, March 9, 2007

Dünya Kadınlar Gününün Ardından

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;
1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler.
4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.
Türkiye’den Rakamlar ( Milliyet, 8 Mart 2001)
1. Şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor.
2. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor.
3. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

DÜNDEN BUGÜNE "KADINLAR GÜNÜ"

Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi Kadınlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 8 Mart'ta eşitlik isteklerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar.
8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması, uluslararası düzeyde kabul gören bir hal alması 1970'lere rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800'lerin ortasını bulur. ABD'nin New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar, 1800'lü yılların ortalarından beri daha iyi çalışma koşulları, emeklerinin karşılığında hak ettikleri ücret ve daha iyi yaşam için mücadele vermektedir. Ama bunca yıllık mücadeleye karşın elde edebildikleri pek bir hak yoktur. En sonunda, 8 Mart 1908 günü, haklarını alabilmek için son çare olarak greve giderler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale ederler. Greve giden kadınlar fabrika binasına kilitlenirler. Patronlar bu yolla grevin başka fabrikalara sıçramasını engellemek isterler. Ancak beklenmedik bir şey olur ve fabrika yanmaya başlar. Ne yazık ki yangından fabrikada bulunan kadın işçilerden çok azı kaçarak kurtulmayı başarır Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölür.

Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ederler. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunmaktadır. Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için çalışılıyor.

TÜRKİYE'DE 8 MART KADINLAR GÜNÜ
İlk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı.
"Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.Kadınlar 80'li yıllarda 8 Mart'ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazi kutlamalarını sürdürdüler. 90'lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanılır oldu.

ANACIĞIM—Anneme ve bütün annelere—
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Kaç geceler bana ninni söylerdi,
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen,
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Uzun kış geceleri masal masaldı.
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar,
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı.
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi .
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı.
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım.
Selam sana Kadınlar Günü İstanbul’dan.
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan,
Vefalı ellerinden öperim anacığım.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
www.memocal.com



Dünya Kadınlar Günü diye bir günün varlığından mutlu mu olmalıyım bir kadın olarak bilemiyorum. Değilim çünkü. "İnsan hakları" kavramının yanında bir de "kadın hakları" kavramı olması da mutlu etmiyor beni.Neden biz kadınların özel bir günleri var? Var, çünkü 364 gün ezilen, dayak yiyen, istismar edilen kadınların seslerini duyurmaya ihtiyacı var.Senede 1 gün, cılız seslerimizle bağırıyoruz. İnsanız, kadınız, anayız...Sizden fiziki olarak daha zayıf olabiliriz. Ama bizler erkekler tarafından yönetilen dünyada, erkekler tarafından biçilen rolleri oynamak istemiyoruz. Kadınlar erkeklerin emrine, kullanımına sunulmuş varlıklar mıdır?
Doğurganlığı tanrı tarafından verilen bir armağan iken kadına, bu özelliğimiz erkekler tarafından bizi iş hayatından ve sosyal yaşamdan koparıp, dört duvar arasına kapatmak için bahane olarak kullanılıyor ne yazık ki.Çocuk doğurup, yetiştirmek elbetteki kadın için bir onurdur ama, bizler, tanrının bize verdiği topluma sağlıklı bireyler kazandırmak görevini yerine getirirken, toplumsal yaşamdan ve iş hayatından soyutlanmak yerine çocuğumuzla birlikte iş ve sosyal hayatta varolabileceğimiz düzenlemeler yapılmasını bekliyoruz.
Toplumsal yaşamda kadının ve annenin lehine yapılabilecek basit ,ama anneler için çok gerekli bir düzenleme:emzirme ve bebek bakım odaları.Çocuğu olan kadınlar böyle bir düzenlemenin eksikliğini çok yaşamıştır. Son derece lüks alışveriş merkezlerinde bile annelerin bebeklerini emzrebileceği, bakımını yapabileceği mekanlar ne yazık ki bulunmamaktadır. Bakım odaları bulunan yerlerde de son derece elverişsiz, genellikle kadınlar tuvaletinin bir köşesine sıkıştırılmış daracık alanlar özgülenmiştir bu amaca.Emzirme odalarına ise henüz hiç rastlamadım ne yazık ki...İki yıl yaşadığım Katar 'da, bütün alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, doktor muayenehanelerinde vs. çocuk emzirme ve ayrı olarak çocuk bakım odaları vardı. Kadınını peçenin arkasına hapseden bu toplum bile kadının toplumsal yaşama katılabilmesine uygun düzenlemeler yapmıştı.
Şimdi sakın kadınların tek derdi bu mu demeyin. Daha önceki yazılarımda da kadına özgü sorunlara değindim ve değinmeye devam edeceğim.Kadına dair bir şeyler yazmak,bu konuda kafa yormak için bir dahaki kadınlar gününü bekleyecek değilim.Bir kadın olarak toplumsal hayata, iş yaşamına dair kadına özgü sorunlarla her gün karşıkarşıyayım zaten.
Erkeklerle yarış içinde, onların önünde yada onların arkasında olmak istemiyoruz biz. Biz, her ortamda, her konuda onlarla yan yana omuz omuza olmak istiyoruz. Bizim ne bedenimiz ne ruhumuz ne de namusumuz bir erkeğe emanet değildir. Ne babamıza, ne kocamıza, ne erkek kardeşimize, ne de oğlumuza...Bizler toplumda erekeklerle eşit haklara sahip bireyleriz.Geleceğin babalarının, kocalarının, oğullarının da böyle düşünmesi , bizim çocuklarımızı bu bilinçle büyütmemize bağlıdır. Kız çoçuğuna oğlunun dağınıklığını toplatan, oğlunun ayağına pasapas olan annelerin kocalarından saygı beklemeye hakkı varmıdır.
Tüm kadınlara hakettikleri değerin gösterildiği, insanca ve kadınca bir yaşam diliyorum.