Tuesday, April 17, 2007

Farklı Kültürlerde Farklı Şiddet Türleri Ortak Payda:KADIN

Daha önceki yazılarımda şiddetin şiddeti uygulayan ve şiddete maruz kalan kişiler arasında bir mesele olmadığı, olumsuz etkilerinin suda yayılan halkalar gibi toplumun tüm bireylerine yayıldığından bahsetmiştim.Şiddet insanın varoluşundan beri vardır mutlaka.Şiddetin olmadığı bir toplum olduğunu da sanmam.Ama her toplumda şiddetin uygulanış şekilleri ve şiddete karşı mağdurun, toplumun, devletin yaklaşımı farklıdır mutlaka.Örneğin ülkemizde töre cinayeti denilen, aslında içinde sevginin zerresini taşımayan, başkalarının yaşadığı aşkı, sevgiyi, yaşadıkları mutlulukları kıskanan, belki hiç sevilmemiş, başı okşanmamış , eğitimsiz canilerin, yine kendisi gibi yaşayamadığı mutlulukların başkalarınca yaşanmasına dayanamayan, hayatta hiçbir şey olamamış, eşinin, kızının, kızkardeşinin hatta mahallesinde yaşayan komşu kadınların namuslarının sözde koruyuculuğuna savunmuş,kalbinde kıskançlık, kin ve öfkeden başka hiçbir duyguya yer olmayan, kimi zaman gerçekten namussuzluk sayılacak, hırsızlık, dolandırıcılık, kaçakçılık, ırza geçme gibi suçların faili olan, eğitimsiz başka canilerin de kışkırtması ile işlediği cinayetleri, Hindistan 'da - hala uygulanmadığını ümit ediyorum- ölen erkeğin karısının erkeğin cesedi ile birlikte diri diri yakılmasını , bazı toplumlarda uygulanan, erkek sünnetinin aksine tıbbi olarak çok vahim sonuçları olan kadın sünnetini tolumdan topluma değişen , farklı şiddet türleri olarak sayabiliriz.Sizin de dikkatinizi çekmek isterim,yukarıda saydığım üç farklı şiddet türünün ortak noktası ne? Sizce de erkeğin kadının sahibi olduğu düşüncesi yatmıyor mu bu üç şiddet türünde de ?Kadın sünneti, sadece kadının cinsel ilişkiden zevk almasını önlemekten başka hiçbir işe yaramayan, korkunç bir müdahale. Diğer iki şiddet türünün amacı da zaten apaçık ortada. Kocası ölmüşse kadının yaşamasının da anlamı kalmamıştır. Kadın birisini sevmişse, kadın bir erkekle birlikte olmuşsa, hatta hatta kadın bir erkeğin tecavüzüne uğramışsa, bunun müeyyidesi vardır, ölüm. Zira kadınlar sadece erkeklerin emrine , hizmetine sunulmuş varlıklardır. Kendilerinin yaşamdan hiçbir zevk almaya hakları yoktur. Hatta erkekler izin vermedikçe yaşamaya da hakları yoktur.
Bu konuya girince kendimi kaptırıyorum.Şiddetin asgari haddi yoktur. Bir tokat dahi kabul edilemez. Şiddetin önüne geçmek için,insanların,çocukluktan değil doğumlarından itibaren, şiddete karşı eğitilmeleri, tabi öncelikle şiddet görmemeleri, gerekir.Ailede şiddet uygulanması çocuğun şiddeti normalleştirmesine yol açar. Şiddet uygulamak doğaldır, eğer birisi sana muhalefet ediyorsa, gücünde yetiyorsa ona şiddet uygulayabilirsin, diye düşünmeye başlar şiddete maruz kalan yada tanık olan çocuk. Her sorunun baskı, tehdit ve dayakla aşıldığı bir ailede büyüyen çocuk , şiddeti sorunlarla mücadelede tek yol olarak bilir ve uygular. Yetişkin olduğunda da eğer aldığı eğitim ve kişisel evrimi ile şiddeti dışlayamazsa, en azından sürekli çocuğunu dövmekle tehdit ederek, yönlendirmeye çalışan bir ebeveyn olacaktır.
Ben bu yazıya başlarken değinmek istediğim konu, şiddete karşı devletin neler yapabileceğiydi. Bunlardan ilki tabiki eğitim. Okullarda çocukların eğitimi, daha öncesi çocukları eğitecek eğitimcilerin eğitimi, ebeveynlerin eğitimi, devletin her ama her alanda görev yapan personelinin eğitimi-personelin eğitimi deyince akla hemen polis ve jandarma personelinin eğitimi gelebilir. Hayır, vergi dairesinde, adliyede, bankada , devletin her alanda ve kademedeki memurunun eğitimi benim kasdettiğim. Kim gittiği bir resmi dairede bir memurun gazabına uğramamıştır bugüne kadar?Şiddet şiddeti tetikler. Gittiği resmi dairede azarlanan, hakarete uğrayan bir kişi emin olun bunun acısını önüne ilk çıkandan, çocuğundan, karısından, ,işçisinden alacaktır.-yasal düzenlemeler yapmak, yasal düzenlemeleri uygulatmak, yasal düzenlemeleri yaparken uygulanabilmesini sağlayacak düzenlemeleri de beraber yapmak, örneğin anne-babasından şiddet gören çocuğu devletin bakım ve gözetimi altına alınmasını yasayla düzenlemek meseleyi çözmez, bu çocuğun bakılacağı devlet kurumunda, sağlıklı bir birey olarak yetişmesi ve yaşaması için zorunlu tüm tedbirler alınmalı. Ülkemizde devlete ait kurumlarda çocukların şiddetin her türü ile karşılaştıklarına ne yazık ki zaman zaman tanık oluyoruz.
Yasama organı yasaları düzenlerken elbetteki toplumun sosyo-kültürel yapısını, ekonomik durmunu vs. gözönüne alacaktır. Ama yasama organı yasaları yaparken, toplumun yanlış inanç ve düşüncelerini,ikel törelerini devam ettirebilmesine elverişli yasalar değil, aksine bunların ortadan kalmasını sağlayacak yasalar hazırlamalıdır. Bence töre cinayeti denilen toplumun alnına asıl kara lekeyi süren bu cinayetlerin süregelmesinde ve bugüne kadar ki uygulamalarında yasama organının büyük sorumluluğu vardır. Son değişikliğe kadar töre cinayetinde indirim uygulanması büyük bir yanlıştı, bu yanlıştan geç de olsa dönülmüştür.
Şiddet uygulayanın cezalandırılması, mağdurun korunması için yasal düzenlemeler yapılması, şiddetin failinin de sadece hapis cezası yada para cezası ya da aile içi şiddete karşı önlemlerle cezalndırılması yeterli değildir. Şiddet failinin mutlaka ama mutlaka bir eğitim ve tedavi programına yönlendirilmesi gerekmektedir.Şöyle ki, eşine şiddet uygulayan bir koca hakkında yargılama yapıldı, verilen ceza da para cezasına çevrildi, yada çevrilmedi de hapis cezası aldı. Eee... sonra?150,00YTL para cezası ödeyen yada 1 ay cezaevinde kalan birisinin bir daha şiddet uygulamayacağını düşünmek komik değil mi ? Bu kişiler uyguladıkları şiddetin cezasını çekmenin yanında, mutlaka zorunlu bir eğitim ve tedavi programına devam zorunda olmalılar. Devam etme süresini de hakim örneğin 3 aylık süreler olarak belirleyip, süre sonunda eğitimi ve tedaviyi uygulayan uzmanın görüşü ile devamına yada sonlanmasına karar vermelidir.Gerekirse bu sürece failin eşi ve çocuklarının da katılımı sağlanmalıdır.
Şiddete karşı verilecek cezalar da anlamlı olmalıdır. Verilecek cezanın yanında , şiddetin failinin kişisel gelişimine de olanak sağlayacak tedbirlere-ama hayatında hiç kuaföre gitmeyen kadına 3 ay kuaföre gitmeme cezası ya da hiç sinemaya gitmeyen adama 1 ay sinemaya gitmeme cezası gibi değil-hükmedilmelidir.
Bu konuda yazılacak o kadar çok şey var ki. Sürekli kendime de telkin ediyorum, şiddetin insana yakışmayan-ne faile ne de mağdura-bir eylem olduğunu. Geleneksel yapımızın bize aşıladığı şiddete eğilimi törpülememiz, kendimizden hayatımızdan uzaklaştırmamız lazım.

2 comments:

Kaşif said...

başarılı yazılarınızın devamını dilerim

Erol KABADAYI said...

Şiddet : güzel olan her şeyin üstüne düşen kara bir gölge!