Tuesday, May 29, 2007

BATAKLIĞI KURUTMAK LAZIM

Seçim arifesinde olduğumuz şu günlerde heyecanla seçim sonuçlarının tahmini ve tahlili ile meşgul beyinlerimiz.Hangi partiler barajı geçecek, hangi parti ya da partiler iktidar olacak, partilerin adayları kimler, programları nasıl...
Ülkede sorunlar diz boyu...İşsizlik, fakirlik, dış borç iç borç, AB süreci, vs. vs. Bu sorunların kaynağı ne?Hızlı nüfus artışı ve nüfusun çoğunluğunun eğitimsiz oluşu.Bu olgu ülkeyi tam bir kısır döngüye sürüklemekte. Hızla artan , genç bir nüfusa eğitim olanakları sağlamak, eğitimli nüfusa da istihdam yaratmak ülkenin büyük bir sorunu. Eğitimli nüfus iş hayatına giremediği müddetçe ülkenin vergi kaynakları artmamakta, dolayısı ile yine nüfusa eğitim ve iş olanakları yaratma sorunu ile karşılaşılmakta.Eğitimsiz, niteliksiz kitle ise zaten hazineye büyük bir yük getirmekte. Gün geçmiyor ki gazetelerde veya televizyonlarda, işsiz, hasta, evsiz barksız ama en az 6-7 çocuklu bir anne yada babanın-Devlet bize yardım etsin, bize sahip çıksın! feryadını duymayalım ya da okumayalım. Şöyle etrafınızdaki eğitimli, iş güç sahibi çiftlere bir göz atın. En fazla 2 çocukları olan,doğumlarını dahi devlet yada SSK. hastanelerinde değil özel hastanelerde yapan, çocuklarını özel doktor veya hastanelere götüren, aşılarını bile sağlık ocaklarında ücretsiz değil,özel hastanelerde yaptıran, çocuklarını özel okullara gönderen, çalışıp üreten ve devlete vergisini ödeyen bu kitle , fakir olmaktan , devletin kendisine sahip çıkmadığından yakınan 7 -8 çocuklu bir aile ile kıyaslandığında devlet kaynaklarından daha az pay almaktadır.
Ülkenin hemen hemen tüm sorunlarının kaynağı hızlı ve niteliksiz nüfus artışıdır.İktidara kim gelirse gelsin ilk el atacağı konu bu olmalı, bu konuda uzun vadeli planlar yapılmalı,halk bu konuda biliçlendirilmeli, çok çocuğu olanlara destek değil ek vergiler vs. yolu ile çok çocuk sahibi olmaktan caydırma yoluna gidilmeli, bu konuda ciddi bir politika takip edilmelidir. Sorgulamayan, düşünmeyen, araştırmayan, hesap sormayan, karnını doyurmanın ısınmanın derdine düşmüş, 1 kilo pirince 1 ton kömüre tav olan kitleler belki de iktidarların işine geliyordur. Ne dersiniz.
Ülkedeki asayiş sorunununda sebebi yine fazla nüfustur. Çocuklarının isimlerini ve sayılarını dahi bilmeyen anne babaların ülkedeki kapkaççı, tinerci terörünün müsebbibi oldukları ortada. Ülkede derhal bir seferberlik başlatılmalı. Bu sefeberliğin amacı sadece insanlara doğum kontrolü yöntemlerini anlatmak olmamalı, çok cocuk sahibi olmanın sakıncaları ve sonuçları konusunda bilinçlendirilmeli halk.İstatistikler gösteriyor ki, eğitimli insanların sahip oldukları çocuk sayısı hızla düşmekte, eğitimsiz,işsiz, niteliksiz kitlenin çocuk sayısında ise ne yazık ki bir düşüş gözlenmemektedir.
Genç ve büyük bir nüfusa sahip olmak günümüz dünyasında, eğer bu nüfus eğitimli, donanımlı değilse bir avantaj değil, dezavantajdır. Ülkemizde insanlar sadece üniversite eğitimine özendirilerek, gençler üniversite öğrenciliğine uzayan yollarda senelerce süründürülmekte, ezilmekte, psikolojileri bozulmakta, aileleri de tabiri caizse kaz gibi yolunmaktadır. Netice de ÖSS köprüsünü geçebilip, üniversite öğrencisi olanların büyük çoğunluğu, üniversitenin kapısından girer girmez hayalkırıklığına uğramakta, lise eğitiminden farksız, ezberciliğe dayanan bir eğitim, ilkokul binalarında farksız fakülte binaları,işe başvurularda verdiği diplomlar bile 2. sınıf sayılan üniversitelerle karşılaşmaktalar.ÖSS yi kazanamayanlar da aynı süreci bir daha bir daha yaşamakta, bu arada bir meslek kursuna ya da yüksek okula gidip meslek ve iş sahibi olma imkanını da kaçmakta yada gecikmektedir.Gençler yeteneklerini ve seçeneklerini iyi tahlil etmeli, olanakları ve eğitimi iyi olmayan bir üniversitede örneğin inşaat mühendisliği okuyup, sonunda işsiz kalmaktansa 2 yıllık yüksekokullarda inşaat teknikerliği okuyup bir an önce meslek ve iş sahibi olma yoluna gitmelidirler.
Konu konuyu açtı, nerelere geldim.Ülkenin sıkıntılarından,sorunlarından kurtulmasının tek yolu, hızlı nüfus artışını durudurmak ve eğitim için bir seferberlik başlatmaktır. Kayığa dolan suyu kovalarla boşaltmak çözüm değildir.Suyun girdiği deliği kapatmak lazım.
Elbetteki Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.Vatandaşına eğitim, sağlık olanakları sunmak sosyal hukuk devletinin görevleridir. Ama, sosyal hukuk devletinin görevini yapabilmesi için, gelirinin bu hizmetleri karşılamaya yetmesi gerekir. Örneğin, SSK.lı bir işçiyi ele alalım, çalışmakta,SSK. primlerini ödemekte, vergisini vermekte, ekonomiye katkı sağlamaktadır. Ancak bu işçinin bakmakla yükümlü olduğu 5 çocuğu, eşi ve anne -babası olduğunu düşünelim. Bu 5 çocuk devlet okullarında ücretsiz okuyacak, işçinin kendisi dışında 8 aile ferdi daha sağlık hizmeti alacaktır.Hangi sosyal devlet bu yükün altından kalkabilir.
Özetle, hızlı ve niteliksiz nüfus artışı, devlete ve topluma hem ekonomik hem de sosyal bir yük getirmektedir.Bu yük azaltılmadan, ülkenin sorunlarını çözebilmesi mümkün değildir. Sırtında 30 kilo yük taşıyan bir insanın hızlı koşabilmesini bekleyemeyiz:)değil mi?

Monday, May 14, 2007

BİZE HERGÜN ANNELER GÜNÜ...

Bir anneler gününü daha geride bıraktık.Son 3 yıldır bugün benim için iki kat daha anlamlı olmalıydı belki ama , aksine anlamını yitirdi sanki anne olduktan sonra. Dün şöyle bir yokladım kendimi, anneler günü olmasından dolayı hiçbir beklenti içine girmemişim, hiçbir heyecanım yok. Zaten annemi sık sık ararım, yine aradım, fazladan anneler gününü kutladım. Kayınvalidemi ve ablalarımı da arayıp, anneler günlerini kutladım. Oğlum henüz bugüne önem veremeyecek kadar küçük olduğundan mı bilmiyorum, hiçbir heyecan yaşamadım, bir farklılık hissetmedim. Ama tabiki, bu günün nimetlerinden yararlanmadım değil, bu pazar evde yemek yapmadım, sabah kahvaltımızı bile dışarda yaptık:))
Çocuk doğumundan, hayır doğumundan değil , annesinin karnında kımıldadığı ilk andan itibaren anneyi öyle bir duygu bombardımanına tutuyor ki...Mutluluk, heyecan, merak, endişe...Sabaha kadar uykusuz kalmak hiçbir anneye zor gelmez, ama, 1 aylık bebeğini uyurken seyreden bir annenin bebeğinin nefes almadığını sandığı bir tek saniyede hissettiği, korku, endişe, dehşet-hiçbiri uygun kelime değil bu hissi anlatmak için. Hiç yaşamadığım bu anı hayal etmek bile korkunç. Allah hiçbir anneye yaşatmasın-... Neden çok değerli annelerimiz, geceleri uykusuz kaldığı, yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği için mi?Çocuğa iyi bakmak, sağlıklı beslemek, uykusuna, temizliğine özen göstermek elbetteki çok önemli, ama en önemlisi gösterilen sevgidir. Belki, hangi anne çocuğunu sevmezki diyebilirsiniz, elbette, her anne çocuğunu sever, ama ,önemli olan bunu çocuğa göstermek, hissettirmektir. Çocuklar öpülüp, okşanmak, koklanmak ister, annesine sarılmak,onun göğsünde uyumak ister. Çocuğuma maddi olarak iyi imkanlar sağlayamıyorum diye üzülmesin hiçbir anne.Bir çocuğa sevgiyle, güzel sözler eşliğinde yedirilmemiş bir yemeğin besin değeri sanıldığı kadar yüksek değildir. Yurtlarda yetişen çocukların ne kadar iyi şartlarda bakılırsa bakılsın, anne şefkati ile büyüyen çocuklar kadar fiziki gelişim gösteremediklerini okumuştum bir araştırmada.
Yetişkin insanların duydukları özgüven, bence çocukluklarında anne babalarının onlara duyduğu, gösterdiği sevgi ve güven ile doğru orantılıdır.Çocuğunuza yapacağınız en büyük iyilik onu sevgiyle büyütmektir, doğrusu, sevginizi göstermektir.Çocuğunuza ne kadar kızgın olursanız olun, ne yapmış olursa olsun, hareketine kızdığınızı, onaylamadığınızı söyleyin, ama, ona asla, seni artık sevmiyorum, demeyin.Ne kadar kızarsanız kızın, size yanaşan, kucağınıza gelmek isteyen yavrunuzu itmeyin.Çocuklarımızın sağlıklı, mutlu olduğunu bildiğimiz her gün bize anneler günü...
Not:Bir anne olarak söylüyorum, öyle laf olsun, adet yerini bulsun diye, evin eksik gedik ne kadar mutfak aleti, eşyası varsa kadıncağızlara hediye diye alıp yutturmaya kalkmayın her anneler gününde.Ütü ve mutfak robotundan başka hediye yok mu annenize alabileceğiniz allahaşkınıza...

Friday, May 11, 2007

YAZ GELDİ:))

Nihayet!Bu sene pek ılık bir kış geçirsek de, yaz ayını yine de iple çekiyor insan. Günler uzadı, sıcak, aydınlık. Böyle havalar insan psikolojisine çok iyi geliyor. Kendini mutsuz, depresif hisseden insanlara açık havada yapacakları bir yürüyüş çok iyi gelecektir.Lafı uzatmayayım, belki çoğu insan, kışlıkları kaldırıp, yazlık kıyafetleri çıkarma işini çoktan yapmıştır. Ben henüz yapmadım, yani, tam olarak yapmadım. Şimdi bizim hem yazlık hem kışlıklar ortada. Hepsi birbirine karışmış vaziyette.Bu hafta sonu bu konuya el atmayı düşünüyorum, ama, nereden başlayacağım işe bilemiyorum.
Önce plan yapmalıyım. Galiba en iyisi evden derhal uzaklaştırılacak kıyafetleri ayırmakla işe başlamalıyım.Dar gelenler, bol gelenler, eskiyenler, modası geçenler, giymekten bıkılanlar ayrılacak, giyilemeyecek durumda olanlar-ki artık hiçbirimiz bir kıyafeti iyice eskiyinceye kadar giymiyoruz. - özellikle penye tişörtler, temizlik bezi olarak seçilecek, kalanı atılacak, iyi durumda olanlar temizlenip ihtiyaç sahiplerine verilecek, kalanlar yıkanıp ütülenip, el altında olmayan raflara, çekmecelere bir daha ki kışa kadar istiflenecek, yazlık kıyafetler elden geçirilecek, geçen yaz sonu kıyamayıp, giyilir seneye de dediğim, ama şimdi pekte gözüme hoş gelmeyenler ayıklanacak,kalanlar uzunca süredir katlı kaldıklarından şöyle kısa programda bir yıkanacak, ütülenip, el altındaki raflara çekmecelere yerleştirilecekler.Bütün bu işlemler hem kendi kıyafetlerime hem de eşimle oğlumun kıyafetlerine uygulanacak.
Bu ayıklama işleminin her sezon sonunda yapılması lazım, yoksa bir iki sene sonra çekmece dolap ağzına kadar dolu, ama giyecek şey bulamaz oluyorsunuz. Siz çok kıyafetiniz var sanıyorsunuz ama,elinizi attığınızda , eski, dar, demode kıyafet geliyor ele.
Kışlık kıyafetleri kaldırırken mutlaka yıkayıp ütüleyip, şöyle bir elden geçirip, kopuk düğmesini söküğünü dikmek lazım. Mantolar, kabanlar kuru temizleme yaptırılmalı, ayakkabılarda silinip, boyanıp, içlerine kalıp koyarak kaldırılmalı.
İnsan ilk evlendiğinde ya da şöyle diyeyim, ailesinden ayrılıp ayrı bir eve çıktığında, ev son derece yalın, derli toplu oluyor. Zaman geçtikçe, eve alınan eşyalar, aksesuarlar, kitaplar, cd'ler , kıyafetler derken, ev de çığ gibi büyüyen, size yaşam alanı bile bırakmayan bir eşya kalabalığı oluşuyor.Eğer annelerimizin mantığı ile yaklaşıp, bunları atamazsak-bu eski kilimi pikniğe gidersek kullanırız, şu eski perdeyi yazlık olursa takarız, eski süpürge kalsın bakarsın yenisi bozulursa kullanırız diye diye- evin en az bir odasını kullanılmayan ve aslında hiç de kullanılmayacak eşyalara özgülemek zorunda kalırız.
Yenisini aldığımız eşyaların eskileri kullanılabilecek durumdaysa bunları ihtiyacı olan birisine vermeliyiz. Bizim için eski olan bir halı, ev tutan bir üniversite öğrencisi için çok makbule geçebilir. Yada artık sıkıldığımız için yenisini aldığımız bir koltuk takımına çok ihtiyacı olan insanlar vardır mutlaka.
Şimdi acayip gaza geldim...Bu hafta sonu yapacak çok işim var çooook....

Thursday, May 10, 2007

Çocuk dediğin; "yapma"deyince yapmaz,"yat" deyince yatar.
Çocuk dediğin; önüne konanı yer,yeni icatlar çıkarmaz
Çocuk dediğin; ders çalışır, dik kafalılık etmez.
Çocuk dediğin; çok soru sormaz,karşılık vermez.
Çocuk dediğin; paylanınca önüne bakar,evi dağıtmaz.
Çocuk dediğin; herşeyi istemez,her duyduğunu söylemez.
Çocuk dediğin; anasından,babasındankorkar,
"şimdi seni gebertirim" denince suspus olur.
Çocuk dediğin; her önüne gelenleoynamaz,
büyüklerin vurduğu yerde gül biteceğini bilir.
Çocuk dediğin; verilen öğütlerin dışına çıkmaz,
ağaca da çıkmaz,kapının önüne çıkar.
Çocuk dediğin; durmadan ıslık çalmaz,yemekten önce mandalina yemez.
Çocuk dediğin; hep top peşinde koşmaz,
kuş peşinde de koşmaz,kız peşinde de koşmaz.
Çocuk dediğin; büyüklerin bir dediğiniiki ettirmez, zırtpırt televizyonu açmaz. Çocuk dediğin; söylenen işten kaçmaz,anasının babasının odasını açmaz,
kapı çalınınca, koşup kapıyı açar.
Çocuk dediğin; insanın tepesine binmez,
akşama kadar bisiklete de binmez.
Çocuk dediğin; kimsenin dalına basmaz,
ıslak yerlere de basmaz.
Çocuk dediğin; sofrada adam gibi oturur,
büyüklerin yanında oturmaz,haytalık etmez.
Çocuk dediğin; çocukluğunu bilir,saygı suygu bilir,
dersini de bilir.
Çocuk dediğin; insanın kafasını şişirmez,
pırtlatmak için avucunu şişirmez,çok gülmez.
Çocuk dediğin; çağrılınca gelir,yemek saatinde eve gelir,
yüzüne bakılınca kendine gelir
Büyüklere gelince... Onlar büyüktür. Herşeyi yapabilirler.
“VE ÇOCUKLAR YAŞLANIP ÖLÜNCEYE DEK, HER ŞEYİ BÜYÜKLERİNYAPABİLECEKLERİNE İNANARAK YAŞARLAR.”ÇOCUK DEDİĞİN...
Çetin Altan