Tuesday, November 4, 2008

Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rolleri



Kadın ve erkek cinsinin fiziki özelliklerinin farklı olması, ilkel toplumlarda avcılık ve birlikte yaşanılan grubun tehlikelerden korunması gibi görevlerin erkekler tarafından yerine getirilmesi, kadının çocuk dünyaya getirmesi ve onu sütüyle beslemesi nedeni ile yaşanılan ortamı terk edip avlanmak, savaşmak gibi işlerin kadınlarca yapılamaması zamanla tüm toplumlarda çeşitli farklarla birlikte kadın ve erkekler için farklı cinsiyet rolleri biçilmesine ve kadın ve erkek cinsinin bu rollere uygun davranmasının beklenmesine sebep olmuştur.
Erkek kadının beslenmesi ve barınmasını, tehlikelerden korunmasını, yeni ve daha iyi yaşam alanlarını fethetmeyi, kadında erkeğinin bulup getirdiği yiyecekleri hazırlama, çocuğa bakma ve barınağın yaşanılabilir olmasının devamını sağlama(temizlik vs.) gibi görevleri üstlenmiştir.
Erkeğin üstlendiği görevler, erkeğin getirdiği yiyeceğin kendi arzusuna göre hazırlanmasını , kadın ve çocukların tehlikelerden korunabilmesi için yaşam alanını izinsiz terk etmemelerini isteyebilme ve topluluk içinde düzeni sağlamak için başkan, şef vs. olabilme,fethettiği toprakların sahibi olma gibi ayrıcalıkları beraberinde getirmiş, başlangıçta fiziki özelliklere uygun iş bölümü gibi görünen bu durum zamanla erkeğin iktidar ve konforunun devamı için, erkekler tarafından, değişen fiziki, ekonomik vs. şartlara rağmen sürdürülmeye çalışılmıştır.
Erkekler görmüştür ki, avlanmak ve fethetmek yani para kazanmak ve mülk sahibi olmak, şef olmak yani siyasi güce, toplum tarafından saygı duyulan bir statüye sahip olmak beraberinde büyük bir konfor getirmektedir. Bu nedenle kadının avlanması, şef olması günümüzde gelir getiren bir işte çalışması, siyasetle ilgilenmesi , mülk sahibi olması erkeğin konforunu büyük ölçüde sarsacaktır. Erkekler bu konforun devamı için kimi zaman dini, kimi zaman parayı kimi zaman kaba kuvveti kullanmışlardır. Tabiri caizse aslan payından vazgeçememişlerdir.
Erkeğin üstün cins olduğu ve kadınların erkeğin emrine sunulmuş varlıklar olduğu yeryüzünde hakim dinlerin pek çoğu tarafından kabul edilmiş,ancak hiçbir dinin kitabında bu açıkça yazılmamış, kadının kas kuvvetinin erkekler kadar olmayışı, kadının doğurgan olması bahane edilerek güya kadınlar lehine kurallar konulmuş, kadının kas gücünün erkeklerden az olması onun zekasının da erkeklerden az olmasına delil kabul edilmiş, güya korunması maskesi altında kadınlar tümüyle ikinci sınıf insan olarak kabul edilmişlerdir. Erkeğin soyunun devamı için kadına muhtaç olması nedeni ile kadını öldürmeyip süründürecek bir yaşam standardı kabul edilmiştir kadınlar için.
Görev dağılımı gibi görünen erkeğin dışarıda çalışıp para kazanması ve bu para ile kadın ve çocuğa yiyecek, giyecek ve barınma sağlanması daha üstün uğraşlar ve erkeğin kadına bir lütfu, kadının dünyaya çocuk getirmesi, çocuğun her türlü bakımını üstlenmesi, evinin her türlü işini yapması ise kadın olmasının zorunlu bir sonucu olarak kabul edilmiştir.
Zamanla evdeki para getirmeyen işleri yapmanın yanında dışarıda para getiren işlerde çalışmaya başlayan kadınların yükü ne yazık ki iki katına çıkmıştır.Erkekler çalışarak ailenin geçinmesine katkı sunan kadının evde sunduğu konfordan da mahrum kalmak istemediklerinden kadının dışarıda çalışması ev işlerindeki ve çocuk bakımında ki sorumluluğunu azaltmamıştır.
Kimi erkekler karısının ya da kızının asla gelir getiren bir işte çalışmasını istememekte, zira paranın güç sembolü olduğu, kadının güçlenmesi ile birlikte erkeğin konforunun bozulacağı, kadının artık kocasına babasına itaat etmeyeceğini düşünmekte, karısının çalışmasına ses çıkarmayan kimi erkeklerde ev işleri ve çocuk bakımı konusunda kadından geleneksel rolünü beklemeye devam etmektedir.
Başlangıçta sadece iş bölümü gibi ortaya çıkan cinsiyet rolleri zamanla cinslerin doğalarının bir gereği ve zorunluluk olarak kabul edilmiş, erkeğin avlanan ve fetheden olması ona güç, mülk ve statü kazandırmış, fetihler yolu ile başka toplumlarla tanışma, keşifler yapma fırsatı bulan erkekler bu kazanımlarının devamı için kadını eve, para, mülk, iktidar getirmeyen işleri yapmaya mahkum etmiş, sahip olduğu gücün ve dinin de yardımı ile kadınları da buna inandırmış veya mecbur bırakmışlardır. Kadınlar tarih boyunca bu kısır döngüye mahkum olmuş, zaman zaman bunu kırmak isteyen kadınlar olmuşsa da yaratıcının iradesine karşı geldiği gibi gerekçelerle susturulmuş ya da ortadan kaldırılmışlardır.
Tabi şunu da tespit etmek lazım ki, tarih boyunca erkeklerin tümü bilinçli saiklerle hareket etmemişler, erkeklerin de çoğunluğu erkeğin üstün cins olduğu, kadının varlık amacının erkeğin soyunu sürdürme ve onun konforunu sağlama olduğu ve bunun tanrının iradesi olduğuna inanmışlar ve pek azı bunun gerçekliğini sorgulamışlardır.
Modern toplumlarda özellikle din baskısının azaldığı Batı toplumlarında geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri sorgulanmaya başlanmış, bu ülkelerde başlayan feminist hareketlerin etkisi ile bu rollerin kadın erkek eşitsizliği temeli üzerine kurgulanmış olduğu kabul edilmiş, özellikle feminist grupların uluslar arası düzeyde örgütlenmesi ve bu örgütlerin baskısı ile Uluslar arası Sözleşmelerde tüm insanların renk, dil , din, cinsiyet ayrımı olmaksızın eşit olduğunun kabulü ile başlayan süreç bugün taraf devletlere kadına karşı hertürlü ayrımcılığın yasalar, hukuk sistemi, siyasal ve kamu yaşamı, eğitim, istihdam, sağlık, kırsal kesim, evlilik ve aile dahil olmak üzere her türlü alandan silinmesi konusunda görevler yükleyen sözleşmelerin ve protokollerin imzalanması ve taraf devletlerin değişik oranlarda bu yükümlülüklerini yerine getirmesi ile devam etmektedir.
Kimi kesimler, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin aile ve toplumun huzuru ve devamı için zorunluluk olduğu, aksi halde toplum ve aile yapısının bozulacağı, ev idaresinde ve çocuk yetiştirmede kadın ve erkeğin kemikleşmiş roller dışında hareket etmesinin özellikle sağlıklı çocuk yetiştirmede sorunlar yaratacağı, ailelerin dağılacağı hatta “geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri “ diye adlandırdığımız davranış kalıplarının dışına çıkmanın tanrı iradesine başkaldırmak olduğu gibi gerekçelerle feminist hareketi ve bu hareketin kazanımları olan kadın erkek eşitliğinin uluslar arası sözleşmelerle tespit edilmesi ve taraf devletlere görevler yüklenmesini tepki ile karşılamakta, kadını ortaçağ karanlığına geri göndermek için mücadele vermektedirler.
“Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rolleri” açık bir şekilde kadın erkek eşitsizliğine dayanır. Beraberinde para, güç ve statü getiren işlerde çalışmak, karısı ve çocuklarının hatta kimi toplumlarda daha geniş bir ailenin barınma, beslenme, eğitim, sağlık vs. gereksinimlerini karşılamak, asker olup savaşmak, siyaset yapmak, ülke yönetmek erkeğin görevi ve aynı zamanda hakkı olduğundan 20. yüzyıla kadar hemen hiçbir toplumda kadınların siyaset yapmayı bırakın aktif olarak, oy kullanarak pasif olarak dahi yapmasına izin verilmemiş, birçok alanda hukuk, tıp, mühendislik, askerlik vs. kadınların eğitim almasına ve çalışmasına izin verilmemiş, çalışmalarına izin verilen dar alanda da her zaman erkeğin gerisinde yönetilen olarak daha az maaşla çalışmasına olanak verilmiştir. Neden?Çünkü çalışıp para kazanmak, ailesinin geçimini sağlamak erkeğin görevidir. Kadın çalışmasa ya da az kazansa da nasıl olsa onun babası ya da kocası ona bakacaktır. Oysa erkek çalışmalıdır ve daha çok kazanmalıdır ki, geleneksel toplumsal cinsiyet rolünü hakkıyla yerine getirebilsin. Bu mantık kadını iş yaşamından uzaklaştırmanın daha doğrusu yaklaştırmamanın, sadece görece daha az statü ve gelir getiren işlerde çalışabilmesinin, erkeklerle aynı işlerde çalıştığında ise daha az ücret almasının altında yatan sebeptir. Bu durum “Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rolleri”nin kadına ekonomik şiddet uygulanmasına sebep olmasını açıklamaktadır.
“Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rolleri” sadece kadınlar aleyhine bir durum yaratmamak ta, aslında erkeklerin omuzlarına da çok ağır bir yük yüklemektedir. Kendisi ile birlikte kimi zaman onlarca kişiden oluşan bir ailenin de her türlü ihtiyacını karşılamak erkeğin görevi olunca, erkeğin bunu başarabilmek için insanüstü bir çaba göstermesi, başaramaması yada görece başarısız olması erkeklerin ağır psikolojik travmalar geçirmesi, hatta para, güç ve iktidar için yasadışı yollara başvurması, kuvvet kullanması gibi sonuçları da beraberinde getirmektedir. Özellikle “Aile İçi Şiddet “ dediğimiz olguyu yaratan en önemli sebep diğer sebepler yanında “Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rolleri”dir . Tabi Aile içi Şiddeti “Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rolleri” nin tetiklemesi sadece bu kanaldan değil, bizzahati erkeğin üstün cins olduğu, erkeğin kadına sahip olma, hükmetme hakkı olduğu, kadının görevinin erkeğin soyunun devamını sağlamak, çocuğa bakmak ve erkeğin konforunu sağlamak olduğunun kabulü başlı başına bir şiddet sebebidir. Erkek bu rolün devamı için kadını her türlü yolu kullanarak zorlamakta, sindirmekte, baskı kurmaktadır. Az önce söylediğimiz “ekonomik şiddet “yolu ile de kadına ekonomik güç vermeyerek yada elinden alarak, fiziki, psikolojik ve cinsel şiddetten kaçmasının önü kesilmekte, kadınlar tam bir labirente hapsedilmektedir. Bu labiretten çıkışın bir yolu var, ama onu buluncaya kadar ne yazık ki birçok kadın çok ağır insan hakkları ihlalleri ile karşılaşmaktadır. Ama sevindirici olan şu ki, bu labirentten hergün biraz daha fazla kadın çıkabilmekte, çıkabilmiş kadınlar da el birliği ile labirenttekilere yardım etmekte, yol göstermektedir.

Tuesday, May 27, 2008

Soru ve Cevaplarla Aile İçi Şiddete Karşı Başvuru Yolları

1-Eşimden sürekli şiddet görüyorum, ne yapabilirim?
4320 Sayılı Yasanın korumasından yararlanabilirsiniz. Bunun için mahallenizdeki polis ya da jandarma karakoluna, ya da bulunduğunuz yerin adliyesine giderek Cumhuriyet Savcılığı’na, Aile Mahkemesi ‘ne ya da Aile Mahkemesi görevini yapan Asliye Hukuk Mahkemesi ‘ne başvurabilirsiniz. Vücudunuzda darp izi var ise Adi Tıp’tan rapor almak istediğinizi mutlaka söyleyin
2-4320 Sayılı yasa nedir, beni nasıl koruyacak?
Bu yasa “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” dur. Bu yasaya dayanarak 1. maddede belirtilen yerlere yaptığınız başvuru, Aile Mahkemesine bildirilecek, Aile Mahkemesi Hakimi;
*Eşinizin birlikte ya da ayrı yaşadığınız evden uzaklaştırılması
*Size ya da çocuklarınıza karşı şiddet uygulamaması
*Sizi telefon, mail, faks vs. iletişim araçları ile rahatsız etmemesi
*Varsa silahının alınması
*Alkol ve uyuşturucu kulanmış iken eve gelmemesi
*Bir sağlık kuruluşuna tedavi için başvurması
*Veya sizin talep edeceğiniz ve hakimin uygun göreceği başkaca bir tedbire hükmedebilecek.

3- Hükmedilen tedbirin süresi ne kadardır? Mesela eşim ne kadar süre eve gelemeyecek?
Aile Mahkemesi bu tedbirlere en fazla 6 ay için karar verir. Ancak eşiniz şiddeti tekrarlar ise yeniden koruma kararı isteyebilirsiniz.

4-Aile Mahkemesi Koruma Kararını verdikten sonra ne yapmalıyım?
Mahkeme kendiliğinden kararın bir suretini Cumhuriyet Savcılığı’ na gönderir. C. Savcılığı polis ve jandarma marifeti ile eşinizin karara uyup uymadığını denetler. Eşiniz karara uymuyor ise, örneğin eve girmeye çalışıyor, sizi telefonla tehdit ediyor vs. ise karakola yada C. Savcılığı ‘na giderek durumu bildirin.

5-Eşim karara uymaz ise ne olur?
Eşiniz verilen koruma kararına uymaz ise, Cumhuriyet Savcılığı, eşiniz hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde dava açacak ve eşiniz 3 aydan 6 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.

6-Eşim eve gelmeyecek ise ben nasıl geçineceğim?
Koruma Kararı isterken eşinizin, siz ve çocuklarınız için nafaka ödemesine karar verilmesini isteyebilirsiniz.

7-Boşandığım eşim sürekli telefonla arayıp tehdit ediyor, kapıma geliyor. Ne yapabilirim?
Yukarıda ki maddelerde yazan her şey bu durumda da geçerli . Eşinizden boşanmış ya da ayrı yaşıyor olsanız da bu korumadan yararlanabilirsiniz.

8-Eşim değil ama kayınpederim dövüyor beni. Ne yapabilirim?
Sadece eşiniz değil, aynı çatı altında yaşadığınız, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader, görümce, anne, baba, kardeş, çocuğunuz, halanız, dayınız, aklınıza kim geliyor ise, ya da ayrı yaşıyor ya da boşanmış olsanız dahi eski eşiniz şiddet uyguluyor ise bu koruma tedbirlerine hükmedilebilir.

9-Eşim beni dövmüyor ama sinirlendiği zaman eline ne geçerse yere fırlatıyor. Ben ve çocuklar çok korkuyoruz. Ne yapabilirim?
Şiddet denilince akla sadece dayak gelmemeli.Eşinizin eşyaları yere fırlatarak sizi ve çocuklarınızı korkutması da şiddettir. Aynı korumadan yararlanırsınız.

10-Eşim çalışmıyor ve benim çalışıp kazandığım parayı beni dövmekle, öldürmekle tehdit edip elimden alıyor, kumara yatırıyor. Ne yapabilirim?
Bu durumda eşiniz size hem psikolojik hem de ekonomik şiddet uyguluyor demektir. Bu durumda da Ailenin Korunmasına Dair Kanunun korumasından yararlanabilirsiniz.

11-Eşim ben istemediğim halde cinsel ilişkiye zorluyor beni. Ne yapabilirim?
Bu da “cinsel şiddet” tir.”Ailenin Korunmasına Dair Kanun”un korumasından yaralanabilirsiniz. Ayrıca eşin tecavüzü Türk Ceza Kanun’da da suç olarak düzenlenmiş olup, şikayetiniz halinde TCK.nun 102. maddesine göre ayrıca cezalandırılacaktır.
Eşinizin tecavüzüne uğradıysanız, kesinlikle banyo yapmayın, kıyafetlerinizi ve yatak çarşaflarını, halıyı vs. temizlemeyin. En kısa zamanda karakola yada Cumhuriyet savcılığına başvurarak adli tıbba sevkinizi isteyin.
12-Eşim bana ve çocuklarıma sürekli şiddet uyguluyor. Ailenin Korunmasına Dair Kanun gereği koruma kararı verildi. Süre dolunca eve geldi, şiddete devam ediyor. Koruma kararı almak dışında ne yapabilirim?
Türk Ceza Kanunu bir çok maddesi ile şiddetin hemen her türünü ceza yaptırımına bağlamıştır. Ceza Kanunumuz 86. 87. 88. 89. maddelerde yaralama fiilini ceza yaptırımına bağlamıştır.Yaralama fiilinin eşe ve çocuğa karşı işlenmesi ağırlaştırıcı sebeptir.
Ayrıca, yaralama söz konusu olmasa dahi sadece dövüyor, bağırıyor vs. yollarla sizi ve çocuklarınızı korkutuyor ise de Ceza Kanunumuz 232. maddede de aynı konutta yaşayanlardan birine kötü muamele yapılması suç olarak kabul edilmiştir.
Eşiniz sizi ya da çocuklardan birini yaraladı ise hastanede müdahale eden doktoru, karakolu veya doğrudan Cumhuriyet Savcılığı nı durumdan haberdar edin.
13-Bani sürekli döven, hakaret eden, aşağılayan eşimden boşanmak istiyorum. Ne yapmalıyım?
Bu durumda eşinizden pek fena muamele veya evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanarak boşanabilirsiniz. Eşinizden şiddet gördüğünüzü doktor raporu veya tanık ifadeleri ile ispatlayabilirsiniz.

14- Eşimden boşanmak , koruma tedbiri almak ya da eşimi TCK. na göre şikayet etmek istiyorum. Ama mali durumum avukattan yardım istemeye elverişli değil. Ne yapmalıyım?
Mali durumunuz bir avukattan profesyonel yardım istemeye uygun değil ise, yaşadığınız ilin barosuna bağlı “Adi Yardım” merkezine başvurduğunuz taktirde, mali durumunuz hakkında araştırma yapılarak size hukuki yardım sağlamak için gönüllü bir avukat görevlendirilebilir.


15-Eşimden boşandığım taktirde çocuklarımı alabilir miyim?
Çocukların anneye mi babaya mı verileceğine davaya bakan hakim, anne ve babanın kişilikleri, çocukların yaşları ve cinsiyeti, çocukların isteği, anne ve babanın çocukla olan ilişkileri vs. gibi konularda araştırma yapıp, bir sosyal hizmet uzmanının da görüşünü alarak karar verir. Örneğin, 2 yaşındaki bir çocuğun anne şefkatine çok ihtiyaç duyacağı ortadadır.
Eğer eşinizin size ve çocuklarınıza şiddet uyguladığını ispat edebilir iseniz hakimin çocukların velayetini size vermesi büyük olasılıktır.

16-Eşime boşanma davası açmak istiyorum, çalışıyorum, eşimden kendim için yoksulluk nafakası alabilir miyim?
Çalışıyor iseniz hakim, boşanmadan sonra, evlilik sırasındaki yaşam tarzınıza göre çok yoksullaşacağınızı ve boşanmada eşinize göre daha az kusurlu olduğunuzu görür ise yoksulluk nafakasına hükmedebilir. Pek tabiî ki çalışan eş için dahi yoksulluk nafakasına hükmedilebildiğine göre, çalışmayan kadın için de talebi halinde yoksulluk nafakasına hükmedilecektir. Unutmayın, yoksulluk nafakası alabilmeniz için dava dilekçesinde yada duruşmada hakimden talepte bulunmalısınız.

17-Eşimden boşanmak istiyorum, çalışıyorum, çocukların velayeti bana verilir ise babalarından iştirak nafakası alabilir miyim?
Çocuklar için iştirak nafakasına hükmedilmesi için çalışmıyor olmanız gerekmez. Çalışıyor iseniz de eşiniz çocuklarınız için mali durumuna uygun bir nafaka ödemek zorundadır.

18-Eşim beni dövdü, aşağıladı. Ben de boşanmaya karar verdim. Manevi tazminat isteyebilir miyim?
Evet, eşiniz size uyguladığı fiziki ve psikolojik şiddet nedeni ile boşanmada kusurludur ve sizin kişilik haklarınızı ihlal etmiştir. Bu nedenle manevi tazminat isteyebilirsiniz. Boşanma davası ile birlikte talep etmeniz halinde manevi tazminat talebiniz için harç ödemezsiniz.

19-Eşimden boşanacağım ama, artık eşimin sağlık güvencesinden yararlanamayacağım. Alacağım yoksulluk nafakası bu zararlarımı karşılamaya yetmez. Eşimden maddi tazminat isteyebilir miyim?
Boşanmaya sebep olan olaya eşiniz sebebiyet vermiş ise ve siz kusursuz ya da eşinize göre daha az kusurlu iseniz, evet, maddi tazminat isteyebilirsiniz. Boşanma davası dilekçesi ile ya da dava devam ederken istenilen maddi tazminat harca tabi değildir.

20-Eşimden geçen yıl boşandım Dava sırasında yoksulluk nafakası ve tazminat istemedim. Şimdi isteyebilir miyim?
Boşanma dilekçenizde yada duruşmada açıkça “ yoksulluk nafakası ve tazminat istemiyorum” dediniz ise, bir daha isteyemezsiniz. Bu konuda hiçbir talebiniz olmadı ve istemiyorum demediyseniz, boşanma kararı kesinleştikten itibaren 1 yıl içinde yoksulluk nafakası yada tazminat isteyebilirsiniz.

21-Eşimden 2 yıl önce boşandım Yoksulluk nafakası ve çocuklar için iştirak nafakasına hükmedildi ama, artık yetmiyor. Ne yapabilirim?
Sizin veya eşinizin mali durumundaki değişikliklere uygun olarak nafaka miktarının artırılması için nafaka artırım davası açabilirsiniz.

Tuesday, January 22, 2008

Sadaka mı, İnsanca Yaşam mı?Devletimizden ne beklemeliyiz?

Günümüzde hayatımıza yön veren değer ne yazık ki para. Hayatta tek amacımız daha fazla para kazanmak, daha iyi ev, araba sahibi olmak.Birçok insan yakınlarına arkadaşlarına bile sahip olduğu mal varlığıyla orantılı değer verir, saygı gösterir oldu. Anne babalar üniversite sınavlarına hazırlanan çocuklarını, hangi meslekte daha az çalışılıp, daha çok kazanılacağını düşünüyorlarsa, o mesleğe yönlendiriyorlar.Sivil toplum örgütlerinde, siyasi partilerde çalışan birçok kişi bu çalışmaların kendisine maddi getirisini hesaplayarak bu çalışmalara katılıyorlar.Daha kısa zaman önce yapılan genel seçimlerde yaşadık bu gerçeği. Halkımız kendisine verilen birkaç koli yiyecek, bir torba kömür için, iş adamları da sözde ekonomik istikrar aldatmacasına güvenip, yeni dönemde daha çok kazanacaklarını hesaplayarak AKP 'yi iktidara taşımadılar mı?Umursadılar mı AKP iktidarının Laik, Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin bu niteliklerini benimsemediğini, amaçlarının bu özellikleri ortadan kaldırıp, İran benzeri bir İslam Cumhuriyeti kurmak olduğunu?AKP nin niyetlerini bile bile, AKP yi destekleyen basına ne demeli?Patronlarının iş hayatı bozulmasın diye AKP nin gerçek yüzünü halktan saklayıp, onları Cumhuriyetimizin değerleri ile barışık, merkez sağda liberal bir parti gibi lanse etmediler mi? Gelinen nokta ortada,seçimlerde denize düşen yılana sarılır misali, sağcılar bari AKP yerine MHP ye oy versin dediğimiz parti maşallah AKP den de yiğit çıktı, türbanı üniversitelerde serbest bırakma konusunda.Bu konuda CHP yi de es geçmemek lazım, bugün AKP iktidardaysa hemde böyle bir çoğunlukla, bunu CHP ye borçludur. Seçkinci tavrıyla AKP nin fakir halkı avucunun içine almasına seyirci kalan CHP, sosyal demokrat, laik ve Atatürkçü seçmeninin sabrını da oldukça zorlamış, hatta taşırmıştır. Bir daha ki seçimlerde barajın altında kalması büyük olasılıktır.Etrafımda CHP ye oy vermiş ne kadar insan varsa, hepsi CHP 'ye Deniz Baykal 'a rağmen oy verdiğini söylemektedirler. CHP nin oy almak için elindeki argümanlar 1-Atatürk'ün partisi olmak 2-CHP ye oy vermezseniz rejim tehlikededir.Biz rejimin teminatıyız.Başka?Bu kadar.Seçimlerde zahmet edip İktidar partisinin yarısı kadar miting düzenlemeyen bir muhalefet partisi iktidara gelebilir mi? Zaten de gelmeye niyeti yoktur, onlar muhalefette kalmaktan son derece memnunlar, iktidara gelipte başlarını niye ağrıtsınlar. Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı olmak az şey mi?
Laf dönüp dolaşıp buralara geldi. Hani roman yazarları "-romanımın karakterlerini ben yaratırım, ama, onlar benden bağımsız hareket edip, alıp başlarını giderler "derler ya, ben de bazen yazmaya başlıyorum, kendime geldiğimde yazı benim niyetlendiğim konunun dışına çıkmış almış başını gitmiş oluyor.
Halkımızın devletinden sadaka beklemekten vazgeçmesi, kaçak elektirik kullanarak, gecekondu yaparak, devletinden daha onurlu bir yaşam düzeyi talep etmekten baştan feragat ettiğinin bilincinde olması gerekir. Halkına sadaka dağıtan devlet, halkına insan haklarına daha fazla saygı, daha fazla demokrasi ve daha onurlu yaşam talep etmemesine karşılık sus payı veren devlettir. Eğer vatandaş onuru ile çalışıyor ve vergisini ödüyor, yasalara riayet ediyor ise bunun karşılığını da devletinden elbette bekleyecektir. Bu nedenle halkımızın bu bilince kavuşturulması-ki bunuda bu düzenle ayakta kalan iktidarlar değil sivil toplum kuruluşları yapacaktır-daha demokratik, insan haklarına saygılı güçlü bir Türkiye'nin ön koşuludur.