Sunday, December 3, 2006

Amacımın kadınlara hukuki konularda yol göstermek olduğunu yazmıştım.Henüz hukuki bir konu hazırlamadım,daha doğrusu hazırlayamadım.Bugünün konusu, konu hazırlayamamış olmam.Takdir edersiniz ki, hukuki bir konuda yazmak için bir ön hazırlık yapmak zorundayım. Bunun için de öncelikle zamana ihtiyacım var, sonra hukuk kitaplarıma...
Niye hukuki bir konuda yazmak için hazırlık yapamadım?
Şöyle ki ,ben evli, çalışan ve 3 yaşında erkek çocuk annesi bir kadınım.Başka açıklamaya gerek yok değil mi?
Çoğunuzun, özelliklede kadın okuyucuların, bir günümü nasıl geçirdiğimi tahmin edebildiklerinden eminim. Ama ben yine de kısaca özetleyeyim size.Sabah kalkılır, duş alınır, giyinilir, oğluşum uyandırılır, o giydirilir,mutfağa koşup oğlumun kreşe götüreceği kahvaltı çantası hazırlanır-kreşe kahvaltı çantası götürmekte ne? dediğinizi duydum.Evet, bizim kreşte usul böyle-arada eşime hangi kravatı takacağı,pantolonu giyeceği vs. konusunda danışmanlık yapılır,evden çıkarken bir gözüm saatte ayakkabı manto giymek faslı ve evden çıkış-çıkış ki ne çıkış-. Oğlum her gün bir oyuncağını ya da kitabını götürmek için tutturur, o değil şu, o olmadı bu,sonra beni annem götürsün hayır babam götürsün faslı...
Evden çıkılır, öncelikle kuaföre gidilir. İş hayatına döndüğüm 5 aydır kararlılıkla uygulamaya çalıştığım tek lüksüm bu.Kuaförde, oğlum otur oğlum yapma, bırak onu demekten ağzım dilim kurur. Oğlumu kreşe bırakıp doğru ofise. Ofiste duruşma saatleri elverirse bir bardak çay içip, günün dosyaları alınır ve adliyeye gidilir.Öğleden sonra ofiste müvekkil görüşmeleri, araştırmalar, dilekçe yazmalar... Derken gün akşam olur. Ben saat beşte ofisten çıkar, oğlumu kreşten alır, evin yolunu tutarım.
Evden adımımı içeri atar atmaz, giysilerimi değiştirir, mutfağa koşarım. Malumunuz, oğluma ve eşime yemek hazırlamalıyım. Bu arada oğlum beni çekiştirir, ağlar sızlar. Haklıdır da,beni özlüyor bütün gün. Benimle oynamak vakit geçirmek istiyor.Ben de tamam oğlum, dur oğlum, yemeğin suyunuda koyayım, tuzunuda koyayım, geliyorum annecim diye diye yemeği ocağa koyar, nihayet oğlumla yemek pişene kadar 20-30 dakikka oynarım.Bu arada annecim, sen oynamaya devam et, ben yemeğin suyuna bakayım, ocağı kapatayım, salata yapayım diye mutfağa koşturup dururum. Sofra hazırlanır, eşim de gelir yemeğe otururuz.Oğluma yemek yedirme faslı başlar. Sevdiği bir yemekse mesele yok,döke saça yer, yok sevmediği bir şeyse tahmin edin artık. Ricayla başlar, yalvarmayla devam eder, giderek sesin şiddeti artar, fayda etmeyince tekrar yalvarma, en son benim pes edişimle son bulur yemek faslıda. Eşim sofradan kalkar televizyon izlemeye geçer, ben sofrayı toplar,bulaşık makinesini boşaltır kirlileri yerleştiririm. Sonra ya çamaşır makinesine sabah giderken koyduğum yıkanmış çamaşırlar asılır, ya makineye kirliler yerleştirilir, ya ütü yapılır.Yapacak bir iş mutlaka vardır. Bu arada oğlum babasıyla benim aramda mekik dokur. Bir eşimi çekiştirir, bir beni. Legoyla oynayalım anne, hamurlarımı ver baba...
Arada bir fincan çay içilip, devam... Oğlum yıkanacak daha.Derken saat 10'a yaklaştı. Oğlumun uyku saati. Yatak odasına geçilip önce kitaptan bir kaç masal okunacak, sonra içinde oğlumun ve arabaların geçtiği "arabalı masal" anlatılacak.Gün bitti...Ben de oğlumla birlikte uyuyakalırım genellikle.
İşte bu koşuşturmaca içinde vakit bulup hukuk kitapları dışında kitap okumak, gazete okumak,internetten araştırma yapmak, yazı yazmak...zor.Kadın olmak zor. Toplumsal yapımızın bize biçtiği roller çok ağır.Türk kadını iyi anne,iyi ev kadını, iyi eş olmak, iş yaşamında yer alıp kariyer yapmak için kendini paralayıp, bir de Türk kadını siyasi hayatta yer almıyor, Türk kadını iş yaşamında geri planda,yönetici kadın çok az sayıda gibi eleştirilere maruz kalıyor. Toplumumuz bu kadar görev yüklediği kadını eleştirirken de çok insafsız davranıyor. Çalışan kadını eşini ve çocuğunu ihmal etmekle, çalışmayıp evinin her türlü işini yapıp çocuğuna bakan kadını evde bütün gün oturup koca parası yemekle, sosyal faaliyetlerde bulunan kadını akşama kadar gezip tozmakla suçluyor. Bu suçlamaları yapanların başında da maalesef hemcinslerimiz geliyor.
Bu bizim toplumsal bir hastalığımız ne yazık ki.Bu tür insafsız eleştirel yaklaşımlar kadınlarımızı yetersizlik duygusuna sürüklüyor. Tüm uğraşlarına rağmen takdir almayan kadınlarımız, birde bu duygunun etkisi ile iyi anne olamadığı, iyi ev kadını, iyi eş olamadığı, işinde başarılı olamadığı düşünceleriyle boğuşmak zorunda kalıyor.
Bu konu da yazılıp çizilecek o kadar çok şey var ki...Hepsini bir tek yazıda ele almak mümkün değil.Bu konuda aynı şeyleri düşündüğünüzü biliyorum.Toplumumuzun hoşgörü düzeyinin düşük olması bence sorunun kaynağı.Çözümse yine kadınlarımızın elinde.

No comments: